İnsanlar adlı denememin 3. kısmını okumaktasınız. İyi okumalar dilerim.
Uçar adımlarla restorana yöneldim. Hava soğumuştu. Hem terliydim, hem üşüyordum hem de zihnim cengiz ile dolmuştu. Bu inanılmaz dediği neydi? Neye tepki vermişti. Parfümü? Tuhaf bir histi. Kaç dakika sürmüştü konuşma? 1? 5? 15? bilmiyorum ama üzerimde bir etki bırakmıştı.
Restorana girdiğimde gözlerimle masaları taramaya başladım. Gözleri her masalar arası mekik dokur biçimde bizim süper ikiliyi arıyordu. Sonra garsona sordum ‘’pardon. dün koray tınaz adına yer ayırtmıştık. geldiler mi acaba?’’
‘’aa evet en köşedeler’’ parmağıyla sol köşeyi işaret etti. mekan tamamen doluydu.
masaya varır varmaz cananın tepkisi soğuk kış rüzgarı misali yüzüme çarpmıştı.
‘’neredesin lan sen? ne kalemmiş! n’aptın baştan mı yarattın anlamıyorum ki!’’
‘’sorma… kilitli kaldım oda da… gürkanı çağırdım… elektrikler gitti yürüyerek indim’’
‘’ne kapıymış arkadaş! bir yapmadılar şunu.’’ koray sesini yükseltip cümleyi yayarak söylerken ellerini masanın üzerinde iki yana açmıştı.
‘’ ay pardon ya... ‘’
‘’yemek söylediniz mi? açlıktan ölüyorum’’
‘’daha değil suzi seni bekledik. Koray ayısına kalsa çoktan söylemişti’’
‘’açım kızım allah allah’’
cananın bakışları koraya yönelmişti.‘’diğer yaptığın pisliği anlatmak ister misin?’’ iğneleyici ses tonuyla cümle ne bok yediğini söyle de rahatla der gibiydi.
‘’Off… ya suzan...tuna aradı. Neredesin illa konuşalım falan dedi. Ben de müsait değilim kızlarla geyikte yemekteyiz deyince ben de geliyorum dedi’’
‘’iyi halt ettin dangalak’’ diye yükseldim ‘’ya bela mısınız siz? adam beni taciz ediyor resmen sen hala çağırıyor musun!?’’
‘’ya ne tacizi abartma sen de. Biraz durup kalkarız. Adam patronun yeğeni’’
‘’abartma mı? her fırsatta dibimde bitiyor. İstemiyorum diyorum.’’
‘’o zaman niye yemek yedin adamla?’’
‘’lan iş yemeği dedi bir anda baş başa kaldık mal mal konuşma koray bilmiyor musun sanki?’’ elimi masaya vurmuştum. Bir anda yan masalar bize baktı. ‘’pardon’’ diye istemsiz bir ses çıkardım. Sonra tuna dibimizde bitivermişti. Uzun boylu, atletik yapılı, kumral ve herkesin kendini beğendiğini sanan bol egolu, nişantaşı üniversitesi mezunu bu arkadaş benden 4 yaş küçük olmasına karşın kafayı takmıştı. Sosyal medya hesaplarımı devamlı takipteydi.
Hatta canan ile tunadan bahsederken tacizci diye bahsediyorduk. Ancak patronlardan birinin yeğeni olduğu için sesimizi çıkaramıyorduk.
‘’iyi akşamlar beyler bayanlar. Nasılsınız bakalım?’’
‘’iyi akşamlar tuna iyidir sen nasılsın?’’ canan iğneleyici ses tonunu bu defa tunanın üzerine çevirmişti lakin tuna umarsızlık kalkanıyla saldırıyı geçiştirmişti.
‘’sizin gibi güzel kadınları görünce güç depoladım. Halbuki daha yeni 3 saatlik antrenmanı tamamladım. Acayip yorgundum ta ki sizi görene kadar.’’
koray hemen atladı. ‘’ 3 saat mi?’’
‘’aynen kardeşim şu ilerde trone diye mükemmel bir salon açıldı oraya başladım bugün deneme günüydü hocalar falan çok iyi’’
canan kulağıma eğilip ‘’aklıma bişey geldi. ayak uydur bana’’... ‘’öhöö öhöö… ee şey tuna madem öyle biz suzanla şu acil kayıtları halledelim sen de tunayla takıl olur mu yoksa iş yetişmeyecek’’
‘’canan haklı koray hem biliyorsun elektrik kesilince kayıt tamamlanmadı yetişmezse mahvoluruz’’
‘’aaa ama ne ben…’’ koray şaşkınlık içinde kalmıştı ‘’yemek yeseydiniz’’
‘’yok koraycım malum diyetteyiz ikimizde salata söyleyecektik ilgilenen de olmadı artık bir şeyler atıştırıp çalışmaya devam ederiz.’’
tuna fırsattan istifade ‘’e ben bırakayım nereye gideceksiniz’’
‘’gerek yok tuna suzanın erkek arkadaşı alacak bizi’’
‘’öyle mi?’’ aynı replikle canana dönmüş 3 bakış, 6 göz vardı.
Canan ise tek bir kişiye, 2 göze, benim gözlerime kilitlenmişti.
ben ise kendime gelerek ‘’ aa evet çoktan caddeye girmiş olmalı. hoşça kalın iyi akşamlar’’
resmen ışık hızıyla restoranı terk etmiştik. Kabanlarımızı giymeye dahi fırsat bulamamıştık.
‘’ya canan neler oldu’’
‘’kızım ali aradı beni. koray delirmesin diye söyleyemedim. onunla takılacağım. anlayacağın seni satıyorum. biliyorum açsın ama tek başınasın affet n’olur telafi ederim ‘’ bu sırada kabanını giymiş, konuşmanın sonunda yanağıma donuk bir öpücük kondurup caddenin karşısında doğru yol almıştı bile. Ben ise kafamda ali ile korayın yumruk yumruğa kavgasını hatırlayıp, biraz korku biraz endişeyle cananın gidişini izledim. Beni kurtarıp, yalnız bırakmıştı. Aşırı aç, sinirli, yorgun, şaşkın ve heyecanlıydım.
Hızlı hızlı yürümeye başladım. Boş bir taksi görünce atladım ve evi tarif ettim. Açlıktan guruldayan karnımın sesi duyulmasın diye taksiciden radyonun sesini açmasını istedim. Pizzacıyı arayıp sipariş verdim. Eve pizzacıyla neredeyse aynı anda varmıştık. Sakin bir sitede 2+1 evimde herşeyden uzak mutlu oluyordum. Pek gelenim olmazdı.
Eve girer girmez kabanı fırlatıp pizzayı açtım. Koltuğa yayıldım. Biraz dağınık biriyimdir. Haftalık eve gelip temizlik yapan fazilet abla gelene kadar eve dokunmam. Annesiz büyümüş biri olarak yemek yapmak, temizlik ya da ev işleri konusunda bilgilerim oldukça sınırlıdır. Tvyi açtım. Oses Türkiye vardı. Sibel can konuşuyordu. Aslında tvyi pek dinlemiyordum. Tam 3. dilimi ısırıyordum ki kapı çaldı. Kapıcıdır diye düşündüm. Oflayarak kapıya gittiğimde babam ve koruması kapıdaydılar.
‘’ hiç açmasaydın suzan’’
‘’ hoşgeldin baba… buyur gel’’
‘’buyuralım bakalım…. sen burda bekle ‘’ arkasını dönmeden adamına emir vermişti. Emrinde çalışan kaç adam vardı bilmiyorum. Bu adamlar yıllardır yanındaydılar. Reşit abi, volkan abi, cüneyt amca, deniz abi, tevfik abi… Hepsini biliyordum. Volkan abi devamlı yanında olan sessiz koruması. Bir keresinde babamın önüne atlayıp tam 3 kurşun yemişti ama şu an bakınca sanki hiç birşey olmamış gibi görünüyordu. Cüneyt amca sağ kolu, danışmanı, laf yetiştireniydi. Silahla pek işi olmazdı. Babamın iş adamı tarafını temsil ediyordu. Ama volkan abi tam tersi. Babam ne derse onu yapan, asla sorgulamayan, her zaman ölmeye hazır olduğunu belli eden bir fedaiydi. Babam onu yolda bulup almıştı. Hikayesi biraz karmaşıktı. Ama ben hepsini severdim. Bir keresinde benim lisemin önünde bekleyip ilk erkek arkadaşımı öldüresiye dövmüştü. Sonrada benden özür dileyip beni sinemaya götürmüştü. Meğer babam yaptırmış her şeyi. Üniversite mezuniyetimde bunu anlatıp gülmüştü. Hepsi takım elbise giyerdi. Koyu renk. Tam bir mafya havasındaydılar. Ama son yıllarda, özellikle benim kaçırılmamdan sonra sakinleşip hafiflemiş, ve bana denetimli serbestlik tarzı bir hayat yaşamam için izin vermişti. Buna bile razıydım çünkü bir keresinde üniversitede katılamadığım bir final için babam hocayı eve getirip beni öyle sınava sokmuştu. Babam 1.90 boyunda iri yapılı sporundan vaz geçmeyen, ortalama iqya sahip ama neredeyse tüm avrupa ticaretinde sözü geçen iki kişiden biriydi. Diğeri ise eski ortağı andrei’ydi. 10 yıl evvel bitmişti ortaklık. Her iki taraf içinde maddi olarak büyük kayıplara sebep olmuştu. Ortaklığın bitiş sebebi ise andrei’nin kızının volkan abiye aşık olup karşılık alamamasından mütevellitti.
Dışarıdan dizi senaryosu, içerden bitse de kurtulsak dedirten bir gençlik yaşamış olsam da, babamın bana olan sevgisi hayatımda emin olduğum nadir şeylerden biriydi. Bakışlarından evin dağınıklığını süzdüğünü görebiliyordum.
‘’ Gelmedi mi fazilet?’’
‘’ hastaymış babacım, yarın gelecek’’
‘’ sen nasılsın, neden aramadın dün? ‘’ bu sırada her zaman ki yerine, siyah berjere kendini yavaşça bırakmıştı. Koca bedeni tamamen doldurmuştu koltuğu.
K. ŞEKEROĞLU