Yazı Liste

Kitap Kafeler
  • 14.8.2018 10:37:45
  • 0 Yorum
  • 1624

Türkiye’de giderek artan kitap-kafe kültürü, İzmir’de de gençler ve kitap tutkunları tarafından ilgiyle karşılanıyor. Alsancak çevresinde yoğunlaşmış olan bu kafeler,  müşterilerine sattıkları kitapları inceleme ve okuma fırsatı verirken, aynı zamanda çay, kahve gibi hizmetlerle rahat bir ortam sağlıyor. İnsanlar buralara gelip, merak ettikleri, ilgi duydukları kitapları samimi bir ortamda uzun uzun inceleyebiliyor. Bazı kafelerde atölyeler ve etkinlikler de yapılıyor.

Alsancak’taki bir sahaf-kafe’nin üç ortağından biri olan Tuncay Yiğit, “Burası hem sahaf hem kafe. Biz ikinci el kitap ve plak satıyoruz. İnsanlar buraya gelip kitapları okuyabiliyor, satın alabiliyor ve daha sonra değiştirebiliyorlar. Ortaklık, bütünlük içinde yapılmış, herkesin emeğinin geçtiği bir şey. Genel olarak buranın stabil bir müşteri kitlesi var. Burada arkadaşlık ortamı çok iyi. Müşteri bazen gelip kendi çayını kendisi koyabiliyor. Belli dönemlerde masal anlatma, şiir, sinema gibi etkinlikler yapıyoruz” diye konuştu.

Devamını gör
Hiç Eskimeyen Fıkralarımız..!
  • 6.8.2018 11:45:27
  • 0 Yorum
  • 1031

Edebiyatımızda ve halk arasında fıkraların ayrı bir yeri vardır. Bazen öğütler ve olaylar kelimelere sığdırılamaz. Bir fıkra, bir mesele ile olaylar aydınlığa kavuşturulur. Büyüklerimizin dillerinden bizim kulaklarımıza, bizim dillerimizden de bizden sonraki nesillerin kulaklarına aşina olacak olan bu fıkralar, Edebiyatımızda ve ağızlarımızda her zaman yer bulacaktır. Fıkralar genel olarak gazetede ayınlar günlük yayınlardır. Sizler için birkaç fıkra derledik keyifli fıkralaşmalar dileriz:

Hava

Abraham Lincoln, tavsiye mektubu ile iş istemeye gelenlere çok kızarmış. Bir gün bu insanlardan bahsederken ava çıkmadan önce havanın nasıl olacağını öğrenmek isteyen bir kraldan bahsederek: 
"Kral, saray nazırına hava nasıl olacak diye sormuş. Nasıl iyi olacağını söyleyince de av partisini hazırlayıp yola çıkmışlar ve yolda, eşeği üzerinde köyüne doğru gitmekte olan bir köylüyle karşılaşmışlar. Köylü, krala dikkatli olun yağmur yağacak demiş. Ve nitekim çok geçmeden bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan kral ve  maiyetindekiler sırılsıklam olarak saraya dönmüşler. Kral hemen saray nazırını azledip, köylüyü huzuruna getirtip sormuş: 
-"Yağmur yağacağını nereden biliyordun?" 
-"Ben bilmiyordum haşmetlim. Eşeğim biliyordu. Çünkü eşeğim yağmurdan önce kulağını daima yere kor. 
Kral köylüyü gönderip, eşeği saray nazırı yapmış. 
Lincoln sözünü tamamlamış: Ama kralın en büyük hatası da bu oldu. Çünkü o zamandan beri her eşek iş istiyor.

Doğru Söz

Bernard Shaw, sözünü esirgeyen bir insan değildir. Fikrini dobra söylemesi ile meşhur olmuştur. Teşrifattan, merasimden hoşlanmamakla beraber bir gün nasıl olmuşsa bir dostunun davetini kabul ederek bir ziyafete gitmişti. Yanında bir hatun oturuyordu. Kadın bir aralık Bernard Shaw´a dönerek kırıttı: 
-"Kaç yaşında olduğumu tahmin edersiniz üstat?" 
-"Vallahi bilmem ki dişinize bakılırsa 18 diyeceğim geliyor. Sarı sarı buklelerinize bakıyorum... Eh 19 vardır diyorum. Hal ve tavrınıza göre yaşınızı tayin etmek gerekirse 14 demek lazım." 
-"Eh üstat ne kadar naziksiniz. Ama yaşımı kati olarak söylemediniz." 
-"Canım toplayıverin işte:18,19,14 daha ne eder?"

Ceza

Öğretmenden ceza alan küçük yaramaz olayı annesine anlatıyordu: 
-Arkadaşım, öğretmene bir oyun oynamak istedi. Cezayı ben aldım. 
-Nasıl oldu bu iş? 
-Arkadaşım öğretmenin sandalyesine raptiye koydu. 
-Sen bir şey yapmadın mı? 
-Yapmaz olur muyum? Raptiye batmasın diye öğretmen otururken sandalyesini çektim
.

Aramız Bozuk

Bektaşi bir köyden geçerken bakmış, herkes bir tepeye çıkmış bağırıp çağırıyor ,"Ne oluyor "diye sormuş, meğer yağmur duasına çıkmışlar. 
Bektaşi "Durun" yahu demiş : 
"Duaya filan gerek yok." 
Gömleğini çıkarmış, ıslatmış, çalının üzerine kurusun diye asmış, biraz sonra hava bozmuş, gök gürlemiş, yağmur yağmaya başlamış. 
Köylüler ,Bektaşi´ye koşmuşlar: 
"Evliya mısın be mübarek "demişler. 
Bektaşi gülmüş: 
"Ne evliyası yahu ,aramız bozuk, hiç benim gömleğimi kurutur mu"


Temel Söyler

Eve geldiğinde karısı Fadime'yi iki gözü iki çeşme ağlarken bulan temel:
—Ne oldu Fadime, neden ağlıyorsun?
—Bugün falcı kadına gittim. 50 milyon verip falıma baktırdım ve senin artık beni hiç sevmediğini öğrendim.
—Ne gerek vardı be Fadime!
—Bana gelseydin bunu bedavaya söylerdim.


Deli Deli Aktığın İçin

Sıcak bir yaz günü, Nasreddin Hoca yolculuğa çıkmış. Yol kenarındaki hayrat çeşmeden su içip, elini yüzünü yıkayıp biraz serinlemek ve Abdest tazelemek istemiş. Bakmış ki çeşmenin borusuna bir odun parçası tıkalı. Odun ıslanıp şiştiğinden yerinden kolay çıkmıyor. Hoca epeyce uğraşmış, tıkaçı kuvvetle çekerek çıkarmış. Kenara çekilmesine fırsat kalmadan, tazyikli bir şekilde borudan fışkıran su elbiselerini ıslatmış. Hoca çeşmeye şöyle bir bakarak söylenmiş;
– “Anlaşıldı, anlaşıldııı! O kazığı böyle deli dolu aktığın için ağzına tıkamışlar!”


Kızına Hoca Bulacağına

Bir gün Nasreddin Hoca’ya komşu kadınlardan biri,
– “Hoca efendi” demiş, “bizim deli kıza muska mı yazarsın, nefes mi edersin, ne yapacaksan yapsan da biraz akıllansa… Hiç sözümü dinlemiyor, densizlik edip duruyor.”

– “Hanım” demiş, Hoca: “Sen kızına hoca bulacağına koca bul. Bak o zaman nasıl mum gibi olur!”

Devamını gör
Edebiyatımızdan Bir Fabl Örneği
  • 1.8.2018 11:46:33
  • 0 Yorum
  • 1094

ŞAHİN ile HOROZ

Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu. Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken. Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim." diyerek iyice yayıldı.
Tam bu sırada bir ses duydu. Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu. Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı. Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce  rahatladı.
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
-Hah hah hah hah, diye gülmüştü. 
Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır. 
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü.
Şahin hâlâ gülüyordu: 
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle? 
- Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok. 
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz: 
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum. 
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde 
bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı? 
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra: 
- Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç? 
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak? 
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?

Devamını gör
Aşk Üzerine
  • 30.7.2018 14:59:19
  • 0 Yorum
  • 860

Aşk, insanlık tarihinin ilk zamanlardından günümüze kadar gelmiş belki de en değerli olgulardan birisidir. Karşı cinse duyulan ilginin ve duyguların kelimelere sığmış halidir aşk. En derin hislerin, dipsiz duyguların ve kifayetsiz kelimelerin tümünün tek kelimeyle anlatıldığı soyut bir varlıktır aşk. Dünya üzerinde nice aşklar ve aşıklar yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Peki kalemi ünlü kişilerin bu konu hakkındaki düşünceleri ve bu konudaki sözleri nelerdi acaba? İşte ünlü ağızlardan ve kuvvetli kalemlerden çıkan bazı sözler:

'Aşk, iki iken bir olmak demektir.' Victor Hugo

'Aşk imkânsız olan birçok şeyi mümkün kılar.' Goethe

'Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır.' Mevlana

'Ve aşk; o omzuna yattığında, rahatsız olmasın diye kılını bile kıpırdatmamaktır.' Bukowski

'Aşk; kelime değil bir cümledir. Kurmak içinse, özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.' Can Yücel

'Aşk, kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir, bize sormadan gider!' Cenap Şahabettin

'Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. Boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur.' Jean Paul Sartre

'Aslında en iyi aşk, değil tanımak, hiç görmediğin kişiye duyulan aşktır. Körler iyi aşık olurlar mesela.' Orhan Pamuk

'Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.' Nazım Hikmet

'Aşk, aslında hiç doğal olmayan bir olgudur ki kendini nadiren tekrar eder; ruh yeniden bakire kalamayacak hale gelir ve bir başkasının ruhundaki okyanusa dalacak gücü kendinde yeniden bulamaz.' James Joyce

Devamını gör
Siyah Gül
  • 26.7.2018 18:03:10
  • 0 Yorum
  • 1401

Gül nesiller boyu sevginin, değer vermenin, aşkın ve mutluluğun sembolü olmuştur. Çeşitli renkteki güller farklı anlamlar taşımakla birlikte farklı yetişme şekilleri ve farklı özen istemeleriyle de ön plana çıkarlar. Her bitkinin her toprakta yetişemediği gibi gül çeşitliliği de toprağa ve yöreye özgü nitelikler taşımaktadır. Siyah gül belki de güller arasında en fazla merak edilen güller arasındadır. Nadir bir şekilde yetişen bu gül hemen her istenildiğinde bulunan bir çeşit değildir. Dünya üzerinde sadece Ülkemizin Şanlıurfa ilinin Halfeti ilçesinde yetişen Siyah Gül bu yörenin kendine has toprak özelliği, iklimi ve yeryüzü şeklinden kaynaklanmaktadır. Sanki masallardan fırlamış ve hayatımıza girmişçesine güzel olan ve doğallıyğıyla hayata mistik bir renk katan bu gül yetiştiği yöreye mükemmel bir anlam katmaktadır. 

Renk bakımından ne kadar hüzün, yas ve negatif enerji ile özdeşleştirilse de bu olguların tam tersine anlam bakımında olumlu şeylerin habercisi olarak görülür. Her matemin arkasındaki olumlu yaşamı, her sonlanan olgunun sonrasında yeni bir başlangıcın olduğunu belirtir. Her karanlığın sonundaki aydınlığıi her ölümün ardındaki bir doğumu simgeler. Tarihi serüven içerisinde de birçok uygarlığa, birçok topluma ilham sebebi ve sembolü de olmuştur. Belki de Siyah Gül'ün anlamlarının başında gelen cesaret ve direnç olguları bahsettiğimiz toplulukların sembolü haline gelmesinde önemli rol oynamıştır. Yarı katmerli bir yetişmeye ve kendine has kokusuna sahip olan bu gül şüphesiz uzun yıllar boyunca en güzel güller arasında yerini koruyacak ve anlamıyla birçok yeniliğe ilham olacak.

Devamını gör
Sis Üzerine Yazılmış Şiirler...
  • 2.5.2018 16:52:10
  • 0 Yorum
  • 1059

Sisler kadar belirsiz hissettiğimiz şiirlerden bir alıntı yaparak bugün sizlere hayatınız için farklı bir şiir okumaya da teşvik sunuyoruz.Tüm bunları düşündüğünüzde ise sizlere her alnada iyi gelene edebiatımzda sis üzerine yazılmış bütün şiirleri de okuyabilme imkanına sahip olduğunuzu da ifade edeceğiniz ortamlar olduğunu da düşünebilir ve bunlara bir çok yönden de iyi yaklaşabilirsiniz.Öncelikle bütün sanatçılarımızı saygı ve sevgiyle anıyor edebiyatımıza katmış oldukları sis ile ilgili yazmış oldukları bzie farklı duygular yaşattıkları için teşekkür ediyoruz.

1. 22 Temmuz 1950, İlhan Berk

 

İğne atsan yere düşmeyen İstanbul’da
Kimseler yoktu
Çıkıp gitmişlerdi o kadar insan
Sanki dünyadan.

Eminönü’yle Karaköy arası dünyada
Tam bir sis altındaydı
Gidip uzaklara doğru baktım
Bitkiler görülecek şeydi yeryüzünde.

Hava balık ve rakı kokuyordu İstanbul’da
Bir kış günüydü kendimde değildim
Uzakta bir pencere duruyordu
Ben pencereye bakıp ağlamıştım

Saat beşte ilk defa gelmiş gibiydim dünyaya
Kadın hatıralarıyla ağlıyordu
Yeni bir dünyada sarhoş uçuyordu
Kuş Üsküdar’da


2. Ürperti, Edip Cansever
Sisini kendi yaratan gemi
Kayıp gidiyor ayaklarımın altından
Çırpıyor kanatlarını zıpkın kuşu
Sisin içinde
Denizde zaman yok.

3. Ağrı, Birhan Keskin
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.

Sinem Özdemir

 

Devamını gör
Yağmurları Anlatan Şiirler...
  • 1.5.2018 15:59:11
  • 0 Yorum
  • 1133

Yağmur deyince gökyüzünden süzülen ince damlalar aklımıza geliyor.Her bir damla bizi hayata ve yaşama bağlayan bereket niteliği taşıyor.Yağmur şiirlerinde sizlere bugün seçmeler ile en güzel şekilde yağmurları anlatmaya ve tüm okuyucularımıza yağmuru sevdirebilmeye de çaba sarf edebilecek bir hale gelmiş olacağız.Türk edebiaytında da bir çok sanatçımızın gökyüzünün bereketi ve adeta değerli bir incisi olan yağmuru anlatmaya çalışmış.

1. Necip Fazıl Kısakürek – Bu Yağmur


Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

2. Ahmet Hamdi Tanpınar – Yağmur


Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?
Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.

3. Ahmet Muhip Dıranas – Yağmur Gül ve Eller


Yel yapraklarımı savurur,
Dört yanım yağmurla örtülü;
Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!

Kafamda hep bir uykusuzluk
Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunuk.

Sinem Özdemir

Devamını gör
Cahit Zarifoğlu'nun Şiirlerinden Derlenmiş Sözler!
  • 18.4.2018 16:23:05
  • 0 Yorum
  • 1048

Edebiyat sanatçımız herkes tarfından oldukça sevilen ve edebiyatımıza bir hayli katkısı olan bir insadır birçom sosyla aktivitede başarı gösterebilmeyi de başarabilmişti.Bu yönüyle baktığınızda aslında onların sizlere ne tür eserler bırakmış olduğunu da baz alarak bugün paylamış olduğumuz tüm içerikleri okumanızı isteriz. Snatçımız bir çılgınlık yapıp otostop ile bütün avrupayı dolaşmıştır.Motorsuz uçak kullanması ve yine bizim türklere ait ata sporumuz olan güreşi de herkese sevdirmiştir diyebiliriz...

Efendim


Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
Yaşamak’ bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını

Aralık Günleri İçin Bir Aşk Denemesi


Aşk bu
Kanatları yıldırımlanmış katı boğalar
Ateşin saydam gövdesini kırarak
Yatarak hayat dolu sarnıçların karnına
Sıkı sıkıya kapalı sivri ve kıvrak gaga

Delip geçecek dalıp yeryüzünü
Bak istersen avuçlarıma
Küçük parmağın hizasında o derin havzada
Göğüs ğöğüse iken ikimize
İki ayrı kadeh gibi doldurulmuş yudum kat’i
Sesin
sırrım
Gözüm palaspandıras çehremde

Aşk bu
Çölün sarı sofrasında atlılar
Hepsinde
Gererken parçalanan elimde
Çelik yay parçaları
Ağızlarımız kum rüzgarlarıyla yanık
Yiyip içmezik acıkmazık

Sen Bir Kuş Olur Gidersin Bir Trenle


Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik

ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.


Yar


Toprağın yutkunmasıdır 
Benden yere 
Özümün yeryüzüne 
Kaçmasıdır sevmem

Doğa sevmeni bekler 
İster ki göveresin 
Yari görünce çökesin 
Kavi eğilsin boynun

Eğilirken diklenmeyi bilmelisin

Sinem özdemir

Devamını gör
Edebiyatımızda Sarhoş Olduğumuz Rakı Şiirleri...
  • 12.4.2018 14:34:27
  • 0 Yorum
  • 1528

Biz okurken kendimizden geçtiğimiz ve edebiyatımızda bazen bir dost sofrası bazense adeta bir sarhoşluğu tanımlamış olan şiirlerimizi her zaman için derlemey çalıştık.İçki en zayıf anlarımızda bizi bulmayı oldukça başarmış ve bunun için gereğini yapmaya bizim men duygusal anlarımızda kalemimize dökülüp adeta bir şiir olamya meyillidir.Bugün türk edebiyatında rakı üzerine yazılmış olan en güzel eserlerden bir kaç alıntı yapacağız...


1-Akarsuya Bırakılan Mektup, Hasan Hüseyin Korkmazgil

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı


2-İnce Elek, Metin Eloğlu

İçtikçe içesim geliyor gayrı ne bilgi ara ne hüner
Beni bu rakıyla baş başa bırakma
Adam olayım çalışıp para kazanayım
Beni böyle işsiz güçsüz bırakma
Beni uslandır beni yüreklendir
Beni deli edip bırakma
Bilsen nereleri var kalk gidelim
Beni hep buralarda bırakma
Beni aç bırak evsiz urbasız bırak
Beni sensiz bırakma

Beni ne yap biliyor musun
Beni yont beni arıt beni ayıkla

 

3-Ay Üzerine Kurgulamalar, Metin Altıok


Erkenci
Dağılıyor yüzünden
Cam bir bardak gibi,
Su katılmış rakının
Balkıyan sisi.
Güneş henüz batmadan
Şaşırmış da vaktini,
Çıkmış göğün ucundan
Sarhoş bir ay erkenci.

Sinem Özdemir

Devamını gör
Herkes Kredi Çekebilir
  • 9.4.2018 18:09:55
  • 0 Yorum
  • 979

Kredi çekmek isteyen müşteriler için yaş sınırı en çok konuşulan konulardan bir tanesidir.18 yaşındayım kredi çekebilir miyim?Sorusu bizlere sıkça sorulan sorulardan bir tanesi bu konuda okuyucularımızı bilgilendirmek amacıyla bu yazımızda kredi ve banka sistemlerinden yaş sınırının getirdiği koşullardan bahsedeceğim. Eğer 18 yaşını doldurmadıysanız fakat nakit ihtiyacınız varsa başvuracağınız farklı yollar vardır. Genelde bankalar belli il temsilcileri çalışanları ile üniversiteleri ziyaret ederek gençler için bazı avantajlar ve nakit bakımından yada kredi kartı bakımından tekliflerde bulunurlar.Bunların birincisi kredi kartı ile finansman sağlanmasıdır.İşte bankalar bu tür konularda size oldukça kolaylık sağlayabiliyorlar.Bu yönden baktığınız zaman her konuda oldukça güzel tekliflerin olması size destek sağlayabilmek açısından yeterli olabiliyor.Gelelim kredi çekme olayına ne yazıkki bu yaşınızı doldurmadan yani 18 yaşını doldurmadan kredi çekip kullanabilmeniz mümkün değil.Bankalar, her zaman geri ödemesini alabileceği müşterilerine hizmet sunmaktadır.Sizden bu konuda kendilerini her zaman garantiye alabilecekleri belli başlı teminatları şart koşuyorlar.Bu yüzden bunları göz önünde bulundurmuş olabilmeniz gerekiyor.Yani kısaca baktığınızda sizin yapmış olduğunuz kredi başvurusu genel itibariyle geçersiz sayılmış oluyor.Tabi bankaların 18 yaş altı çocuklar için sağlamış olduğu imkanları da göz önünde bulundurmuş olmanızı tavsiye ederiz.Baktığınız zaman pek çok yönden güzel imkanlar sağlıyorlar.Örneğin bankalar anne babanın maaş bordrolarını göz önünde bulundurmak koşuluyla çocuklara eğitim kredisi imkanı sağlayabiliyor.Belli şartları sağlamadığınız sürece bankalar genel itibariyle kredi imkanı sağlarken çok titiz davranıyorlar onların belirledikleri şartlara uyum sağlamazsanız ne yazıkki sizlere kredi vermiyorlar.

Devamını gör
Bu Numara Kimin
  • 4.4.2018 19:36:48
  • 0 Yorum
  • 984

Üzerinden çok yıl geçti acaba askerlik arkadaşımı bulabilirmiyim ?Yada bazı durumlarda yaratılmış olan en önemli durumların da hizmetlerinde faydalarını kolaylıkla bulabilmeniz mümkün olabiliyor insanlar bunlar üzerine yoğunlaşırken bazı durumları göz önünde bulundurabilmiş olsalarda aslında bunların kolay yolları olabileceğini de düşünemiyorlar.Telefon numarası sorgulama hizmeti ile birden çok alanda bu servisler hizmet vermeye başladı.Bu yüzdendir ki bir zaman önce yollarınızı ayırmış olduğunuz kişilere ulaşabilmenizde oldukça kolay bir hale gelebiliyor.Yani şöyle düşünmelisiniz artık hayatınızda sizi terke etmiş yada hayatınızdan çıkmış olan insanlara hızlı bir şekilde ulaşıp onların numaralarını öğrenebilmeniz o kadar da zor değil yeterki siz bunu gerçekleştirecek bu servisin varlığına inanın.Numaralar artık tüm bu servisler sonrasında bilinmezlik durumundan bir an önce çıkabilecek mesela internetiniz mi bozuldu bununla kim ilgilenir diye düşünmeyeceksiniz yada doğalgaz nereden yüklenir gibi sorular ile karşılaştığınızda bunlara doğru cevaplar bulurken bu hizmetlerin hepsinden faydalanabilecek hale gelebileceksiniz.İşte tüm bu sorularına rahatlıkla cevap bulabileceğiniz bu hizmetler sizi olabildiğince faklı alanlarda yönlendirebilme imkanı sağlayabiliyor.Günün hangi saatine olursa olsun sizi kimin aradığını ve arayıpta ulaşamadıkları zamanlarda dahi eğer kayıtlı bir numara değilse onlara kolaylıkla ulaşabilmeniz mümkün hale gelebiliyor.İletişim kurarken de sizlere hangi durumlarda ulaşacaklarını daha kolay yöntemlerle sağlayabilecek duruma gelebiliyorsunuz.Günün her saatinde arayıpta en kolay yollardan ulaşabildiğiniz bu servisler aracılığı ile insanlara bu numara kimin diye bir sorgu yaratabilmenizde mümkün hale gelebiliyor.Bağlanan telesektere bu soruyu yönelttiğiniz durumlarda size ulaşması da bir hayli kolaylaşabiliyor.Bu yüzdendir ki farkında olduğunuz bir durum gerçekleştiğinde amacınıza ulaşabilme durumunuz da o derecede artış gösterebiliyor.Örneğin aracınızın muayene günü gelmiş olabilir biliyorsunuz ki uzun süreli bakımsızlıklar sonucunda araçlarınızda bazı sorunlar çıkabilmesi de mümkün olabiliyor bu yüzdendir ki bunları göz ardı etmeden doğru şekilllerde gerçekleştirmiş olduğunuz birden fazla durumda sizin acilen bir servise yada arayıp son tarihleri öğrenebileceğiniz bir hizmete ihtiyacınızda olabiliyor bu yüzden tüm bunları göz önünde bulundurarak sadede bu servislerde numara öğrenmekten ziyade aynı zamanda araç bakım Araç muayene istasyonu en yakın nerede olduğunu yada aracınızın  vergisinin son durumunu nereden öğrenebileceğinizi bununla beraber tüvtürk gibi kurumların da iletişim bilgilerine kolaylıkla ulaşabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın bakın sırf bu hizmetler için dahi bu servisler rahatlıkla tercih edilebilir bunun yanında yine diğer bir özelliklerine baktığınız zaman araç kurtarma,posta ve telefon kodları,ulaşım bilgileri,tesisatçılar,eğlence sektörü,şans oyunları ,banka şubeleri aklınıza gelebilecek her konuda yine tel no öğrenme servisi tüm bunları kolaylıkla sağlayabilmeniz oldukça mümkün hale gelebiliyor böyle bir durum düşünüldüğünde aslında bu tür servislerin vermiş olduğu hizmetleri göz ardı etmemiş olmamız gerekiyor.Bunlardan faydalanan ve bizlere geri bildirim olarak kullanıcı yorunlarımıza baktığımızda oldukça memnun olduklarını dile getirmeleri bizi de mutlu ediyor.

Devamını gör
Kırgınlığa Dair Sözler...
  • 30.3.2018 17:18:03
  • 0 Yorum
  • 1063

Hepimiz hayatımızın bir evresinde kırıldık ve hayata küstük bu yüzden bazen şiir yapmak geldi içimizden şarkılar söylemek istedik ve bunu bazen sanata döktük.Öyle zamanlar oldu ki kendimize üzülmemek kırılmamak için farklı bir yol izledik...

1. Eskisi Kadar Özlemiyorum Seni, Özdemir Asaf


Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum..
Biraz kırgın..
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.

2. Bir Eflatun Ölüm, Behçet Aysan

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.


3. Mona Rosa, Sezai Karakoç

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa;
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler…
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.

Bu şiirleriniz okurken sanatın sizi kendinizden geçirebilmesini istiyoruz iyi okumalar...
Sinem Özdemir

Devamını gör
Dünya Edebiyatında Hasret Tadı Veren Mektup-Romanlar...
  • 24.3.2018 11:44:01
  • 0 Yorum
  • 963

Kimimiz gurbetteki çocukarımıza kimizi aşkımıza kimimiz annemize babamıza ailemize sevgimizi ifade edebildiğimiz mektuplar gönderdik ve bunlar bir bütün olarak bizim tüm hissetiklerimizi kağıda dökebilmemizi sağladı...Umutlarımızı yansıtan roma tadında mektuplar yazanlar tüm dünya'da yerlerini koruyabildiler bizlerde bugün sizlere tüm dünyada tanımış yazarlarımızdan mektup romanlarından kısa alıntılar yaptık iyi okumalar diliyorum sizlere...

 

1. Montesquieu (1689 – 1755) – İran Mektupları, 1721

"Bu hususa dair, son derece zarif ve keskin zekalı bir filozof, geçen gün bana şöyle diyordu: “Tabiat asla böyle bir kanun koymamıştır. Kadınların üzerinde malik olduğumuz hakimiyet hakiki bir gaddarlık, düpedüz bir zulüm ve istibdattan başka bir şey olamaz. Onlar sadece bize göre, çok daha nazik ve yumuşak olduklan için, bu hakimiyetin altına girmiş bulunuyorlar. Binaenaleyh, onlar haiz oldukları bu naziklik ve yumuşaklık üstünlükleri dolayısıyla, bize göre çok daha yüce bir insaniyete ve kapsamlı bir muhakemeye sahip bulunuyorlar.”

 

2. Johann Wolfgang von Goethe (1749 – 1832) – Genç Werther’in Acıları, 1774


“Ve bunu söyleyebilir miyim? Niçin olmasın, Wilhelm? Benimle daha mutlu olurdu işte! Albert ah, Lotte’ninki gibi bir yüreğin dileklerini yerine getirecek insan değildir. Belirli bir duyarlılık eksikliği, kastettiğim şey, bir kitabın belli bir yerinde, ah, Lotte’nin ve benim yüreğim aynı anda çarparken ya da Lotte ve ben aynı duyumsamaları dile getirirken, Albert bütün bunları yüreğinde paylaşamıyor işte. Herhangi berbat bir iş, ona değerli ve güzelim eşinden daha çekici geliyor. Mutluluğun değerini biliyor mu acaba? Ona yakışır ölçüde değer veriyor mu?”

3. Honoré de Balzac (1799 – 1850) – İki Yeni Gelinin Anıları, 1842

“Renee, demek ki o ahenkli vücut, o güzel, o mağrur yüz, tabii olarak o zarif hareketler, en kıymetli meziyetlerle dolu o ruh, ruhun bir aşk pınarından içer gibi su içtiği o gözler, en leziz inceliklerle dolu o kalp, o geniş zeka, bütün o eşsiz vergiler, tabiatın da beraber gördüğümüz terbiyenin de bütün o çabaları, tutku için, arzu için emsalsiz zenginlikler, şiirler, birer yıl değerinde saatler, bir erkeği bir tek zarif hareketin esiri edebilecek zevkler vadeden bütün o hazineler, demek ki bütün bunlar bayağı alelade bir evliliğin sıkıntıları içinde mahvolacak.”

 

Sinem özdemir

Devamını gör
Dünya Edebiyatında Aşk Üzerine Yazılmış Sözler...
  • 22.3.2018 17:07:02
  • 0 Yorum
  • 1028

Aşk sizce bir kalemle nasıl tarif edilebilir yada sizi aşka dair söylecek olduğunuz en güzel cümle ne olabilir hiç düşündünüzmü bence bir düşünün bugün bu sözleri okurken sizde kendinize aşkı tarif edebileceğiniz bazı anlamlar yükleyin.Keyifli okumalar dilerim...

Aşk tıpkı gözyaşı gibi gözden doğar, yüreğe düşer. Publilius Syrus

Sen ne dersen de, aşk insanı üç kez soyar: Umarsız kılar, uykudan eder, anadan doğma bırakır. Diophanes

Aşkın gözü kördür. Titus Maccius Plautus


Tanrı tanığımdır ki, sende asla senden başka bir şey aramadım; senden hiçbir şey istemedim, yalnız seni istedim. Héloïse

Güzelliğe dayalı aşk, güzellikle birlikte çarçabuk ölür gider. John Donne

Gerçek aşk cinlerle perilere benzer. Adı dillerde dolaşır, ama gözüyle gören pek azdır. François de La Rochefoucauld

Aşk aklın en soylu düşkünlüğüdür. John Dryden

Yukarıda kalbimize dokunmuş sözlerden bir derleme yaptık bir sonraki yazımızda buluşmak dileğiyle hoşçakalın...

Sinem Özdemir

Devamını gör
Adana Evden Eve Nakliyat
  • 12.3.2018 13:06:27
  • 0 Yorum
  • 1019

Nakliyat sektörü hızla gelişirken bizde kendimizi geliştirmek isteyen ve kaliteli hizmet sağlayan bir kurumsal şirket olma yolundayız.Adana evden eve taşıma sektöründe öncü olmuş firmamızın kendine göre vizyonuyla sizlere hep daha iyisini sunmak istiyor.İşte başarılı vizyon sergilemek adına size öneriler sunacağımız birkaç madde.Ev taşıyabilmek için nakliyat şirketi olarak size birkaç öneride bulunmak istiyoruz.Evleriniz taşıyabilmek için size suna. Bu aynı zamanda çok farklı hikâyeler dinlediğimiz anlamına gelir. Bir şirket ne yaparsa rahat bir taşıma ortamı ve sağlıklı bir nakliyat gerçekleşir.

 

Taşımayı planlıyorsanız bir ay önceden yavaş yavaş evi toplamaya başlamanızı öneriyoruz. Eğer ön hazırlığınız olursa rahat edersiniz biliyorsunuz ki taşınma olayları pek planlanan bir durum değildir.Taşınmaya karar verdikten sonra bir ev listesi oluşturmalısınız bu ev listesinde sizin eşyalarınızın tam anlamıyla yerleşim planları ve evinize uygunluklarını ölçmelisiniz. Böylelikle elinizde taşınacak eşyaların kabataslak bir planı olmuş olacak.Taşımacılık sektöründeki firmalardan fiyat alırken yada anlaşma yaparken en azından bir fiyat çıkarmış olursunuz.Çıkardığınız fiyata göre anlaşma yaparsınız. Firmamızla kaba taslak bir eşya taşıma listesi çıkarıp gelen müşterilerimiz çok daha iyi bir nakliyat hizmetiyle karşılaşıyorlar ve onlara daha iyi bir hizmet sunabiliyoruz.Taşınma sonrası eşya listesi ile eşyanızı kontrol ettikten sonra teslim alabilirsiniz. Kısaca taşınırken ilk işiniz eşya listesi hazırlamak olmalı böylelikle işleriniz daha da kolaylaşır ve herhangi bir eşya eksikliğinde listenize bakarak uygun bir eşyanızı getirebilirsiniz. Firmalarımız genelde eşyaların kaplanacağı yere göre bir fiyat çıkarır.Eşyalarınız arttıkça nakliyat firmanız size daha fazla fiyat çıkaracaktır.Gerçekten taşınırken gereksiz eşyalarınızdan kurtulun. Taşınma işlerinizde aboneliklerinizi önceden mutlaka halletmiş olun. Yine bir nakliyat şirketinin iyi yada kötü olduğunu anlamak için mutlaka önceden araştırılmalı ve daha önce yaptıkları işlerde müşterilerin memnun olup olmadığına bakmak gerekir.Bu işi sadece iki üç yıldır yapan bir firmadan iyi bir nakliyat hizmeti vermesiniz beklemeyiniz.  Web sitesinin tasarımına baktığınızda ne kadar iyi bir hizmet verip vermediklerini anlamanız gerekecektir. Adana evden eve taşıma nakliyat firmamız sizlere çok daha iyi bir hizmet sunabilmek adına taşınmanız sırasında yapacağınız şeyleri aktardı.

Devamını gör
Kameralu Su Kaçağı Tespiti Yapan Firmalar
  • 9.3.2018 15:25:35
  • 0 Yorum
  • 999

Evimizin can damarı su tesisatı döşemeleri olduğu için su tesisatçısınında hayatımızdaki yeri paha biçilemez bir önem arz eder.Çünkü yaşam alanlarında en çok ihtiyaç duyulan madde sudur ve bunu sağlayabilecek bir sistem o alandaki en önemli unsurdur. Ev yaşantınızın bir çile haline gelmemesi için gerekli olan tüm bakımları yaptırmanız ve düzenli su kontrolleri kaçak kontrollerinizi ihmal etmemeniz gerekir. Peki evimizin can damarları su döşemelerinin akla gelen ilk tanımı evimize su sağlanmasımıdır? Ancak bunun dışında ısıtma sistemlerinin doğru şekilde çalışması için de suya ve uygun bir tesisat sistemine ihtiyaç vardır. Özellikle günümüzde kullanılan ısınma şekillerinde sıcak suyun ev içinde dolaşabilmesi hem büyük bir rahatlık sağlar hem de daha ekonomik ısınma kaynakları elde etmemize yardımcı olur.

Su tesisatçıları işte bu yüzden çok önemlidir onlar bizim suya ulaşabilmemiz adına bina döşemelerinden tutun çeşitli apartman hatlarına kadar herşeyi tam anlamıyla sağlayacaklardır.Gelin hep beraber ne kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım yeni bir bina katı kaldırılırken olası tüm ihtimaller düşünülmelidir.Bu olası ihtimallerin hepsini sıralayacak olursak öncelikle boru hatları tamamiyle profesyonel bir şekilde döşenmeli işte tam bu noktada binaların inşası tamamlanırken profesyonel hizmetler veren bir kameralı su kaçağı tespiti yapılacak en doğru tercih olacaktır.İleride kaçak sorunlarının ortaya çıkamaması adına tesisatları önemsenecek bir meseledir.Daha döşemelerin ilk dönemlerine döndüğümüzde pek çok sorun yaşanmıştır özellikle amatörce döşenen borular bulunulan bölgede su kaçaklarıyla beraber pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir.Bir çok kişi ve bölge sakinleri bu durumdan oldukça rahatsız olduklarını ve şikayetlerini dile getirmişlerdir.Yapılan bu şikayetler doğrultusunda çok farklı yöntemler denenmiş robot ve kameralı teknolojiler kullanılmış ve köküne inilerek çözüm sağlanmıştır.Bu meslek kısaca binalarda su dengesinin sağlanmasından tutun kalorifer şebekelerine dağıtım sağlanmasını sağlar. Merkezden gelen kazanlar ile ısıtılıp pompalarla ile peteklere dağıtım yapılır. Ana hat boruları ile kazan dairesinin tavanından dağıtımı yapılır. Binanın her bağımsız bölümü ayrı kolon çekilir logar yeri bulmanın en çok dikkat etmesi gereken nokta bina inşaat projesine uymasıdır.

 

Devamını gör
Bu Haftaki Etkinlikler Arasında Okuma ve Söyleşi Var!
  • 22.2.2018 12:37:34
  • 0 Yorum
  • 906

Bu Salı: İthaki Akademi'de Okuma ve Söyleşi gerçekleşecek.
“Yenilir Bu Hayat”: Yemek-Öykü, Yemek-Edebiyat İlişkisi ne dair herşey konuşulup anlatılacak.

Çağdaş edebiyatın birbirinden değişik konular içeren 12 hikayesini bir araya getiren YENİLİR BU HAYAT, Ruhun Gıdası Kitaplar (RGK) etiketiyle ilk basımını Temmuz 2017’de yaptı ve okuyucudan aldığı olumlu tepkiler sonrasında kısa sürede ikinci basımıyla okurla buluştu. Bu etkinlikte edebiyat-yemek ilişkisi ile yemeğin farklı yönleri kitabın editörü Ayça Güçlüten ve RGK’nın kurucusu Güzin Yalın eşliğinde kitaptan bölümler okunacak, ardından da söyleşi gerçekleştirilecek.

“Hayattaki en esaslı ortak noktamız yemek değil de nedir? Kim olduğumuzun, mesleklerimizin, cinsiyetlerimizin, giysilerimizin, egolarımızın, kişisel neyimiz varsa yoksa tümünün silikleştiği anlar yemek yediğimiz zamanlardır. Çünkü o yemek yenecektir. Çünkü hayata öyle veya böyle devam edilecektir. Çünkü yemek ve hayat bizimle ve bize karşı sıkı bir işbirliği içindedir. Çünkü yediğimiz de, yendiğimiz de hayattır.”

Etkinliğin tarihi ve saati şöyle:19 Aralık Salı günü Saat:19:00 Ayrıca etkinliğe katılım tamamen ücretsiz.Yanlız durum şu ki 15 kişi ile sınırlandırılmış kaçırmamanız için İthaki Akademiyle bir an önce iletişime geçin.

 

Devamını gör
CANIM KİTAP
  • 14.12.2017 15:53:56
  • 0 Yorum
  • 953

“Issız bir adada yapayalnız yaşamak zorunda kalsanız hangi romanları yanınıza alıp götürürsünüz?” sorusu, bir zamanlar Fransa’da, anketçilerin pek hoşlandığı bir konuydu. Bu romanlar, soruşturmacılara göre, ya Fransız, ya da dünya edebiyatından alınırdı. Sorularını edebiyatın başka türlerine genişletenler de vardı. Andre Gide‘in böyle bir ankete verdiği cevap hatırlardadır. Yazar, bu cevabı, On Fransız Romanı başlığı altında Incidences adındaki kitabında, bazı yazılarıyla birlikte sonradan yayımlamıştır. Bugün bile, böyle bir sorunun çekiciliğini kaybetmiş olduğunu sanmıyorum. Böylece, hem kimi yazarların beğenileri belirmiş, hem de unutulmaya yüz tutmuş bazı sağlam eserler yeniden değerlendirilmiş oluyordu. Ama bu sorunun ortaya koyduğu asıl gerçek, edebiyatın insan hayatındaki vazgeçilmez varlığıdır. Bana öyle geliyor ki, ıssız bir adada yaşamak zorunda kalan bir insana, “Yanınıza neler alıp götürürsünüz?” deseler, o insan erkekse, başta tıraş makinesi olmak üzere gece giyeceklerini, kadınsa, dudak boyası ile tuvaletlerini almayı herhalde düşünmez. Yaşamak için gerekli bir-iki şeyden sonra, gerisini gene kitaplara ayırırdı.

Nedir insanların kitaplara olan bu düşkünlüğü? Kitaplar, hele romanlar ve şiir kitapları, neden insanların hayatında bu kadar büyük bir yer alıyor? Bence, bunu cevaplandırmak için, “İnsan niçin okur?” sorusunu ilkin cevaplandırmak gerekir, insanlar toplu olarak yaşadıkları halde, gene de yaratıkların en yalnızıdırlar.

Dıştan birbirlerine yakındırlar, ama içten aralarında ne uzaklıklar vardır! Acısını duyuracak kimse bulamayınca, atının boynuna sarılarak içini boşaltan, Çehov‘un arabacısını düşünüyorum. Okuması olsaydı, böyle yapayalnız kalır mıydı?

Dünyada hiçbir dost, insana kitaptan daha yakın değildir. Sıkıntımızı unutmak, donuk hayatımıza biraz renk katmak, biraz ışık vermek, daracık dünyamızda bulamadığımız şeyleri yaşamak için, tek çaremiz kitaplara sarılmaktır. Bırakınız ıssız bir adaya gitmeyi, herhangi bir yolculuğa çıkarken bile hangi okur yazar, yanına bir-iki roman, bir-iki şiir kitabı almayı düşünmez? Yolculukta, çoğu zaman olduğu gibi çevremize bakıp dalmaktan, yanımıza aldığımız kitapları okuyamayacağımızı bilsek bile, onları gene de el altında bulundurmak isteriz. Çünkü onların can yoldaşı olduğunu biliriz. Düşünüyorum da, şu dünyadan kitap yok oluverse yaşamak ne kadar güçleşir, çekilmez bir ağırlık olurdu! Romancı veya şair için yazmak nasıl dayanılmaz bir ihtiyaçsa, okur için de yazılanları okumak, öyledir. En kötümser zamanlarımızda yardıma koşan onlardır. Ataç, ölüm yatağında, kendini görmeye gelen Sebahattin Teoman’a, “Hastalıkta ağrıları dindirici en iyi ilaç şiirmiş. Boyuna şiir okuyorum.” dememiş miydi?

Kitap, bizi avuttuğu gibi, yükseltir de. Kısa hayatında insanın edindiği deneyler ne kadar azdır. Oysa ki, şiirler ve romanlar, yaratıcılarının türlü iç deneyleriyle kaynaşırlar. Onlarla zenginleşir, onlarla eksikliklerimizi gideririz. Bir şeyler öğrenmek için roman ya da şiir okunduğunu sanmıyorum. Sanatçı bir şeyler öğretmek, bazı doğruları göstermek amacıyla yazmamıştır ki, okur da öğrenmek için okusun. Düşünce eseri ile sanat eserinin ayrıldığı nokta işte burada!

Kitapların eskilerini de yenilerini de severim, çünkü onlar yalnız düşüncelerimizi, duygularımızı etkilemekle kalmaz, duygularımızı da uyarırlar. Charles Baudelaire’in:”Çocuk tenleri gibi taze kokular vardır” dizesini anımsayınız! Gerçekten hiçbir koku, bu hayat başlangıcının kokusundan daha cana yakın değildir. Ama bunun ardından hangi koku gelir dersiniz, baskıdan yeni çıkmış kitapların kokusu derim. Bu koku hangi yazarın içine bir bahar havası gibi dolmamış, hangi okurun hayaline yeni ufuklar açmamıştı? Ama yalnız koku mu? Ya sayfaları açarken parmakların kâğıda dokunmaktan duyduğu o sabırsızlıkla karışık haz?

Sözün kısası kitabı her yönüyle severim. Anlatılana dalıp gitmekten, yapraklara dokunmaktan, taze mürekkebin kokusunu duymaktan, çevrilen yaprakların çıkardığı hışırtıdan hoşlanırım. Odamdan dışarıya çıktığım zamanlar, yanıma küçük boyda bir kitap almayı hiç unutmam. Ne olacağı bilinmez ki! Bakarsınız, kalabalık içinde insana ansızın yalnızlık çökebilir.

Ya bir soruşturmacı, bu alışkanlığımı öğrenir de, ıssız adaya götüreceğim on kitabı gelip benden sorarsa ne cevap veririm? On kitap! Bunları seçmek dile kolay. Geri kalanlar ne olacak? Doğrusu adaya madaya gitmek niyetinde değilim. Hem böyle bir soruşturmacı gelirse, şunu diyeceğim ona: “Ne diye bu on kitabı kendin seçip, o adaya gitmiyorsun?” Ben odacığımda yeni eski tüm kitaplarım arasında böyle daha iyiyim.

Suut Kemal Yetkin, Günlerin Götürdüğü

Devamını gör
Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralından İlk Onu
  • 13.12.2017 17:16:34
  • 0 Yorum
  • 927


1. Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendimi, öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende çoğunlukla korku ve utanç içindesin. Eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil.
3. Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manâdır. Sonraki batıni manâ. Üçüncü batınının batınısıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki, tarif etmeye kelimeler kifayetsiz kalır.
4. Kainattaki her zerrede, Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O'nu görüp ölen de yoktur. Kim O'nu bulursa, sonsuza dek O'nda kalır.
5. Aklın kimyası ile, aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir, adımlarını korka korka atar, "aman sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: "bırak kendini, koy gitsin." Akıl kolay kolay yıkılmaz, aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte vardır.
6. Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
7. Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat'ı keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
8. Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda o sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredendir.
9. Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
10. Ne yöne gidersen git; doğu, batı, kuzey ya da güney. Çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün. Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

Devamını gör
Kışın İlk Günü
  • 2.12.2017 09:37:40
  • 0 Yorum
  • 944

Amerikalı genç yazar Breece D'J Pancake’in ölümünden sonra kitaplaştırılmış öyküleri ilk kez Türkçede Kışın İlk Günü ismiyle Yüz Kitap etiketiyle yayımlandı. Breece D'J Pancake ve öyküleri üzerine John Burnside'ın 8 Ağustos 2014 tarihinde The Guardian'da yayımlanan yazısını Barış Cezar'ın çevirisiyle okurlarımızla paylaşıyoruz. 
8 Nisan 1979 günü, 26 yaşında Batı Virginialı bir adam kendini vurdu. İlk ve son kitabı (ölümünden sonra 1983’te basıldı) ABD’de başlıca yazar ve eleştirmenlerden övgüler aldı. New York Times’da, Joyce Carol Oates "Bu genç yazar öyle olağanüstü yetenekli ki, insanın bu ilk çalışmayı Hemingway’le kıyaslayası geliyor," yorumunu yaparken, Jayne Anne Phillips kitaptan “Amerika’nın Dublinliler’i” olarak bahsetti. Günümüzde hayranları arasında Margaret Atwood, Kevin Powers ve öykülerinden alıntılar tweet’leyen şarkıcı Lorde gibi isimler var.

Pancake’in yayımlanan ilk öyküsü Trilobitler, 1977’de The Atlantic’te yayımlandı. Her açıdan bir başyapıt; hayret verici olansa bir yazarın yayımlanan ilk öyküsünün bu kadar muhteşem olması. İlk bakıldığında eser taşrada değişim ve yalıtılmışlıkla ilgili. Colly adında bir genç doğup büyüdüğü küçük çiftliği çekip çevirmeye; artık bunun mali açıdan mümkün olmadığını bilen annesi ise çiftliği satmaya çalışıyor. Colly, yemek için bir kaplumbağa avlıyor, annesiyle çiftlik konusunda tartışıyor, yeni bir hayat kurmak üzere gittiği Florida’dan kasabaya ziyarete gelen eski kız arkadaşı Ginny’le gezmeye çıkıyor. İki yıl önce sonsuza kadar birlikte olacaklarını sanıyorlardı; şimdiyse Ginny’nin aklı başka yerde; Colly’yle sevişmekten ve takılmaktan memnun, ama Colly’nin ona olan aşkını ne paylaşıyor ne de anlıyor:

-Ne kadar kalacaksın? diyorum.

-Burada sadece bir hafta, sonra bir hafta da babamla New York’ta. Geri gitmek için ölüyorum. Harika bir yer orası.

-Sevgilin var mı?

Bana o komik gülümsemesiyle bakıyor. “Evet, sevgilim var. Plankton araştırmaları yapıyor.”

Devamını gör
Üniversiteli erkeğin 4 senelik anatomisi
  • 29.11.2017 11:45:33
  • 0 Yorum
  • 1006

1.Yıl... Ve üniversite kazanılır, büyülü bir ortama adım atan Romalılar farklı arayış içine girer. Hemen facebook, twitter, instagram, swarm, snap chat, tinder, vine hesaplarından artık üniversiteli olduğunu paylaşan Romalılar; üniversitede kızlar teklif ediyormuş oğlum diyerek, göletinin dibine batan timsah misali önlerine atılacak yemi beklemeye başlarlar. Kısa süre sonra bunun gerçek olmadığını anlayan bizim Romalılar denize kan damlamış köpek balığı misali saldırıya geçer. Hayatında eline kitap almayan adam Edebiyat Kulübüne, Frederich Niestzsche'nin soyadını doğru yazmak için vikipediden kontrol eden adamlar Felsefe Kulüplerine akın eder. Bu saçmalama devrinde Romalılar (yani bizden bahsediyorum gençler) Facebook'ta 500 arkadaş, Twitter'da 350 takipçi 8585 takip edilen, Instagram'da ise 60 bin takipçisi olan o sınıfın güzel kızına takip isteği gönderirler. Bulunduğu şehirde ne kadar cafe, bar, restorant varsa check-in kasan bu avcılar sonuçta bir nane bulamaz ve Burkina Faso Dinarından bile daha az değerde olan 1.80'e vuran not ortalamalarını düzeltmek için derslere yönelmeye başlarlar.

2. Yıl... Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız! Bu devir Romalıların dibe vurduğu dönemdir. Okulu bırakmayı, yatay veya dikey geçişlerle; "En azından okulu daha kısa sürede bitiririm lan!" düşünceleri içinde geçirirler. Bu pırıl pırıl yüzlü, damat tıraşlı abiler terör örgütü militanı gibi sakal bırakır. Sloganları bellidir. Çare Sakal! İşte şimdi korkun onlardan kızlar. Bu abiler ikinci olarak Alkolün her türlüsünü deneyip Instagram'ını Kaybedenler Kulübünden Nejat İşler'in canlandırdığı Kaan abimize bağlarlar. Bu dönem Romalıların aynı zamanda hobi yıllarıdır. Paraşütsüz paraşütle atlama, dibine dibine dalgıçlık, sırıksız sırıkla (neyse sırığa girmeyelim) gibi aktivite uğraşlarıyla geçirilir. Ne kadar sosyal biriyim bakın diye Instagram kasılırken her hafta sonu elde bira sigara oturup; hükümetin yeni yıl acaba alkolü çeyrek altın fiyatına mı getirecek, dolarla mı satacak diye düşünülerek geçilir.

3. Yıl... Kabuğunu kırma! Yeniden doğuş! Romalılar ilk iki senin verdiği deprasyondan artık çıkar. O güzel kızların BMW'li oğlanlara gittiğini görür. Akbilini fuller ve hemen bir metro atlayıp fakültesine doğru yol alır. Bir elimde cımbız bir elimde ayna umurumda mı dünya devri başlamıştır. Son senenin kapıya dayanması ve akrabaların; "eee ne zaman bitiyor bu okul?" çığlıklarıyla kabusa uyanan Romalılar 1.80'lik genel not ortalamasını 3.40'a çıkarıp aldığı başarı belgeleriyle Instagram, Twitter, Facebook kan ağlatılır, senden adam olmaz denilen babanın gözüne gözüne vurulur. Bu yıl kendisine hedef belirleyen Romalıların yaptığı uzun ve kısa vadeli hayat planlarını Samsung, Iphone'nun CEO'ları yapmıyor kardeşim!

4. Yıl... Mezun bey diyeceksiniz! Artık mezuniyete hazırlanan Romalılar CV kasmaya ve burun kıvırdıkları, pardon çıkabilir miyim dedikleri dersin asırlık proflarından referans almaya çabalar. James Joyce orijinal dilinde okuyan bu adamların yanlarında saçma sapan espiriler yapan Romalılar etraflarına yaydığı gülücüklerle avına yaklaşma gayreti gösterir. Bu sırada Romalılar anne ve baba altında çift yönlü çapraz ateşe tutulur, önüne KPSS, ALES, YDS gibi otoyol geçiş ücretlerini andıran sınavlar çıkar. Ardından tekrar depresyona giren Romalılar keşke şu okulu azıcık uzatsaydım diyerek hayıflanır.

Benim üniversite hayatım böyle değildi elbet. Bazı konular RTÜK engeline takılacağından kendiminkini yazmadım sayın seyirciler. Tabi farklı anatomilerde var. O sevdiği kızı kapıp evlenen aile babaları, temiz yüzlü saf kalmayı başaran mülayimler, kütüphaneden çıkmayan Sokrates'in kankaları, cemaatlere saran tespihli canımız ciğerimiz abiler, icat yaparak tarihe geçen "machine" kafalar gibi.

Yaşasın Roma! Yaşasın Romalılar! Sizi seviyorum çocuklar.

Emre ERDEN  

Devamını gör
İnsanlar 6
  • 13.11.2017 15:56:49
  • 0 Yorum
  • 925

Aşağıda insanlar adlı denememin 6. kısmını okuyacaksınız.

 

Telefon alarmın sesiyle önce zihnim daha sonra göz kapaklarım açılıverdi. Kendimi kanepede, üzerimde bir battaniye ile buldum. Son hatırladığım şey ise cengizin gözlerindeki ışıktı. Sanırım bayılmıştım. Kafam beton yığını gibiydi. Son sarhoş olduğumda dahi bu kadar kötü hissetmemiştim. Cengiz’e ne olmuştu neredeydi? Kafamda yüzlerce soru vardı. Pizza kutusu boştu. Son dilimi yemediğime de eminim. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Dus almalıydım fakat işe geç kalmak istemiyordum.

Yaklaşık 10 gündür arabayı kullanmıyordum. Yürümek mantıklı geliyordu çünkü spor yapacak vaktim pek kalmamıştı. Fakat bugün kullanmaya karar verdim. 5 dk sonra iş yerine varmıştım bile. Canan kapıda beni bekliyordu.

‘’lütfen bitirdim de’’

‘’bitirdim canan sana da günaydın’’

elini başına vurup sonra koluma girdi ‘’özür dilerim bok gibi bir gece geçirdim’’

‘’bir de bana sor ‘’

İçeri girip güvenlikten geçtik. Canan gecesini anlatıyordu fakat ben dinlemedim gözlerimle cengizi arıyordum. Şayet dün gürkan olmasaydı işin içinde cengizin var olduğuna dahi inanmaya bilirdim. Asansöre bindik canan susmuştu hatta telefonuyla ilgileniyordu. Rüya mı görmüştüm acaba? Belki de kanepede uyuya kaldım. Kafamda oldu bitti her şey  belki de.

Asansörden inip ofise yöneldik. İki erkek kahkahasıyla kapıda durduk. Koray ve cengiz sağlam bir sohbetin ortasında gibiydiler. Cengiz! Buradaydı! Beni görünce korayın masasına dayanmış pozisyonunu düzeltip elime uzandı

‘’günaydın… bu sabah nasılsın?’’

‘’aaa… iyi’’

Canana uzandı. Canan ise her zaman ki gibi çekici bir adam görünce gözleriyle sevişmeye başlamıştı. Cengiz ise tepkisiz gülümsemesiyle karşılık veriyordu.

‘’merhaba cengiz ben..’’

‘’ben de canan memnun oldum’’

koray lafa atlamıştı ‘’suzan hiç anlatmadın dün akşamı neler olmuş öyle!?’’

‘’nasıl yani…’’ anlatmış mıydı onlara?

‘’ofisde kilitli kalmışsınız hahahaha’’

canan alınmış gibiydi ‘’cengiz bey ile mi kilitli kaldınız?!’’ sağ eli işaret parmağı ikimiz arasında gidip gidip gelmişti.

‘’şey evet…’’ gözlerimle cengizi dövmek istediğimi belli ediyordum fakat o yine tepkisizdi. Tek elini havaya kaldırdı ve konuşmaya başladı ‘’zorluklar ilk günden başladı diyelim. Ama sabah tamir etmeleri için rica ettim ve hallettim biraz erken gelmiştim. Neyse işe döneyim artık. Suzan numaramı masana bıraktım bana bu öğlen için biraz vakit ayıra bilir misin?’’

‘’Elbette. Ararım’’ allahım ne yapıyordu bu adam !

Elleri cebinde koraya göz kırparak odadan çıktı.

Koray ‘’adam müthiş!’’

Canan ‘’bence de ama suzan hanım neden bizden durumu gizledi acaba’’ yine iğneleyeci ses tonu ve bakışlar. Bir iki saniye sürmemişti paltosunu çıkarıp asması.

‘’Dün yanınıza geldiğimde tuna meselesi vardı konuşmaya fırsat mı kaldı?’’

Tam suzan çemkirmeye hazırlanıyordu ki kapı da elinde çiçekle genç bir çocuk belirdi. Diğer elindeki kağıda bakarak ‘’canan hanım?’’ dedi fakat bana bakıyordu ben de hiç cevap vermeden cananı işaret ettim. Canan çocuğa doğru şaşkın bir hamle yaparak çiçeği aldı. Çocuk çiçeği verip uçar adım uzaklaştı. Canan hiç çocuğa bakmadan çiçeğin üzerinde bulduğu notu okuyordu.

‘’Dün gece için Özür dilerim, Tuna’’

‘’Tuna ?!’’ korayla aynı anda bağırarak tepki vermiştik.

‘’susun ve dinleyin sadece’’ sinirli ve üzgün görünüyordu ‘’ tuna başından beri suzan ile değil benimle ilgileniyormuş’’

‘’gerçekten mi?’’ koray ince bir sesle sadece bunu söylemişti. Ben ise hem şaşkın hem de rahatlamış ruh halimle dinlemeye devam ettim.

‘’evet… ben dün akşam… ben dün akşam ali ile buluştum. Sonrasında bir bara gidip bir şeyler içelim dedik. Bara girdikten 10 dakika sonra tuna geldi.’’

‘’koray tuna seninle takılmıyor muydu?’’ gayri ihtiyari soru ağzımdan çıkı vermişti.

‘’Şey siz gittikten yarım saat sonra çıktı’’

‘’Evet çünkü peşimden geldi. Dün ali ile buluşacaktık. Ali ile yıldız sokaktaki güp bistroda buluşuruz genelde. Nedense dün akşam arayıp gelemeyeceğini söyledi. Ben de bir bira içtim. İkinciyi söylerken tuna instagramdan mesaj atıp konuşmamız gerek dedi. Bende bara gelmesini söyledim. İşin aslı suzan ile ilgili konuşacak sandım ama yanılmışım. Bara geldi. Önce havadan sudan konuştuk. Ben baya bir içmişim. Ali hala aramamıştı. Tunaya eve gitmem gerektiğini söyledim ben seni bırakırım dedi. Sonra güzergahını değiştiğini fark ettim. Bize gitsek daha iyi olur falan dedi. Suzandan vaz geçip bana mı yavşıyorsun dedim oysa ben hep sana yavşadım deyip sonra beni öpmeye çalıştı. O da sarhoştu. Ben tokat atıp arabadan indim. O da bastı gitti. Taksici cevdet abiyi aradım. O geldi eve bıraktı beni. Öyle işte…’’

‘’canan ben…’’ hala masal dinler gibiydim.Kar

‘’senin bir suçun yok suzan adam doğru tavrı sergilemeyi bilmeyen andavalın teki’’

koray suskunluğunu bozdu ‘’bir tedbir almamızı ya da senden uzak durmasını söylememi ister misin?’’ sesi tok ve kendinden emindi. Koruyucu koray modu açıktı belli ki.

‘’hayır gerek yok, yaptığının farkında belli ki’’

hepimiz susup işe döndük. Ben bir an evvel öğlen olsun diye saate bakıp duruyordum. 11.56 olduğunda cengize mesaj attım. ‘’konuşacak mıyız?’’

Saniyeler geçmeden kapıda bitti. ‘’suzan hanım hazırsanız çıkalım?’’

ben yine şoklar içinde ulan ne biçim adam bu nereden çıktı diye düşünerek çantamı aldım bizimkilere başımla selam verip çıktım. Canan bu kez pek takmamıştı.

Asansöre yürüyorduk ikimizde sessizdik. Asansöre bindiğimizde 3 kişi daha vardı. Hala suskundu. Dönüp yüzüne baktım. İnceledim. Dün gece neydi şimdi ne? Ölmek üzere olan birini gördüğüme emindim ama zihnim bana oyun oynuyor ola bilirdi. Korkudan enseme ağrı saplandı. Asansörden inerken gülümseyip göz kırptı. Kibarca önden geçmem için eliyle işaret etti.

Dergiden çıkıp yürümeye devam ederken sinirlerimin beynime doğru tırmandığını hissettim. Aniden durdum gözlerimi kapattım. Nefes almaya çalıştım.

‘’keşke ne düşündüğünü göre bilseydim’’ dedi cengiz

gözlerimi açtım ‘’neler oluyor’’

‘’açıkçası ben de şaşkınım. Seni gördüğüm zaman bir enerji akımı hissettim fakat, işin bu kadar büyük olduğunu fark etmemişti. Hayatımda ilk defa 3 aurası olan birini gördüm.

‘’3 aura mı?’’

‘’En iyisi baştan başlamak...

 

K. Şekeroğlu

Devamını gör
Ölümü böyle anlattılar...
  • 8.11.2017 11:05:12
  • 0 Yorum
  • 941

Buradaki haberin içeriĞİ bana göre oldukça edebi, çünkü şair olmak için cehenneme gidip geri dönmek gerekir diye bir tabir vardır. Bu deneyimi yaşayan insanların kişilikleri değiştiyse bu dillerine ve anlayışlarına da mutlak ve mutlak yansımıştır. 

Ölüme Yakın Deneyim Araştırma Vakfı'nın internet sitesinde ölümden sonra neler olduğunu gördüklerini iddia eden kişilerin deneyimleri paylaşıldı. İşte birbirinden ilginç hikayeler...

Çeşitli nedenler yüzünden ölümün kıyısından dönen kişiler, ölüm deneyim öykülerini paylaştı. Ölümden sonraki hayat hakkında ortaya inanılması güç iddialar attılar.İlk hikaye; intihar girişimi sırasında cehennemi gördüğünü iddia eden bir kişiye aitti. İsmi açıklanmayan kişi, o anlarla ilgili şunları söyledi: "Korkunç hissettiğimi hatırlıyorum, çok karanlıktı ve kendimden başka bir şey göremedim. Bu yüzden neler olduğunu anlamak zordu. Birtakım varlıklar beni ortalarına doğru çekerken, karanlık ve soğuk olan o yer yumuşak ve ıslak gibi görünüyordu. Bu arada, çevremdeki varlıklar beni koparıyor ve yırtıyordu. Bunu hiç sevmediğimi ve geri dönmek istediğimi düşünüyordum."Zatüre hastalığının ağırlaşması üzerine ölüm tecrübesi yaşadığını anlatan diğer kişi de Çekya vatandaşı bir kadındı. İsmini yalnızca Hana P. olarak açıklayan kadın, deneyimlerini şu cümlelerle paylaştı: "Dağınık tahta ve kirişlerden oluşan gri bir görüş açım vardı. Sağ üst köşede, beni içeriye davet eden parlak, dairesel bir ışık vardı. Korkuyla, bunun yaşam ve ölüm arasındaki geçiş olduğunu anladım. 'Ben girmek istemiyorum, hayatımda her şeyi denemedim' dedim."

Ölümün yakınında duran bazı kişiler ise parlak bir ışıkla yıkandıklarından dolayı sakin, huzurlu ve sıcak bir duygu hissetiklerini söylediler.

KAYNAK:CNNTURK

Devamını gör
İnsanlar 5
  • 7.11.2017 15:59:42
  • 0 Yorum
  • 876

Aşağıda İnsanlar adlı denememin 5. kısmını bula bilirsiniz. İyi okumalar dilerim.

 

Polisler geldiğinde kızcağız ölmüş gibi uzanıyordu kanepede. Korkuyla kıza yaklaşıp göz kapağını araladım. Işık falan yoktu. Zaten niye böyle bir beklenti içerisine girdiysem aptal kafam diye kendi kendime hayıflanıyordum ki içeri 4 polis, 3 sağlık görevlisi girdi. İri yarı kel kafalı olan polis bana döndü. ‘’Ben komiser Hakan Beratkuyu’’ elimdeki tüfeğe gözleri takılmıştı

‘’tüfek neden?’’

‘’kapımın önünde ağzı burnu dağılmış bir kız belirdi tabi ki tedbir amaçlı, ruhsatım var’’

diğer polis de neciple konuşmaya başlamıştı ki o iri yarı polisin bakışlarından hoşlanmamıştım.

‘’isminiz nedir’’ bu arada bana iyice yaklaşıp elimde ki tüfeği istercesine elini uzattı

‘’suzan karakovan’’ direk gözlerinin içine bakarak silahı uzattım.

‘’daha önce karşılaştık mı bilemiyorum ama simanız o kadar tanıdık geliyor ki...’’ merak ve şaşkınlık vardı gözlerinde.

‘’üzgünüm ben hatırlayamadım’’ gerçekten de hatırlayamamıştım.

‘’ pekala, şunu yerine koyalım’’ duvardaki askıya uzanıp tüfeği yerine tek hamlede asmıştı. Oldukça zinde ve güçlü görünüyordu. Bu sırada sağlık ekipleri kızı çoktan odadan çıkarmışlardı.

‘’kızı tanıyor musunuz?’’

‘’hayır daha önce hiç görmedim. Buralara en yakın yerleşke 20 km uzakta’’

‘’evli misiniz?’’ sağ elinin baş parmağıyla geriyi işaret ederek necibi kast etmişti.

‘’aa hayır misafirim kendisi. ben burada tek yaşıyorum’’

‘’gerçekten mi, ben tatil gibi geldiğinizi düşünmüştüm. kimliğinizi arkadaşlara teslim ederseniz bir kaç soru sormam gerekecek’’

‘’evet tabi’’ vestiyere yönelip çantamı açarken beynim de şimşekler çaktı… o’ydu… yine buradaydı… tüylerim diken diken olmuştu…

‘’çık zihnimden’’

‘’suzan o polis seni gayet iyi hatırlıyor’’

‘’ne?’’

‘’o akşam seni sorguya çeken komiserin yanındaki diğer polis o… senin çok çekici olduğunu da düşünüyor aynı zamanda…. hatta daha fazlası var….onun zihnini silecek gücün var mı?’’

‘’denerim… benden ve zihnimden uzak dur’’ ona zihnimi kapatmıştım.

bu konuşma yalnızca 1 saniye sürmüştü. Telepati düşünce hızı ile gerçekleştiği için her şey bir anda olup bitmişti. Güçlerimi yeniden kullanma fikri bir an için ağır gelmişti...Bunu istemiyordum… kimliğimi çıkarıp geriye doğru döndüm.. 14 saniyeye ihtiyacım vardı..direk gözlerinin içine baktım ve aura görme yetimi açtım...allahım ortalama bir insandan daha yüksek cinsel enerji ve heyecan vardı. Sanırım benden etkilenmişti. Güzel bir fırsat yakalamıştım. Kimliği götürürken gözlerimi gözlerine dikerek konuşmaya başladım

‘’şey aslında bana da simanız tanıdık geliyor’’

‘’ben de öyle hissediyorum’’ ilk duvar çoktan yıkılmıştı… 4 saniye.. kaldı 10…

‘’saçlarınız ne zamandır böyle’’ ikincisi zorlayıcıydı… aurası utangaç tavra geçiş yapmıştı… 7 saniye… kaldı 7...

‘’şey’’’ kafasının arkasını döndü ve göz temasımız aniden kesildi. İlk duvar yeniden kendini onarmıştı bile. ‘’şu izi görüyor musunuz?’’ bu bir ameliyat iziydi.’’bir kovalamaca sırasında başımın arkasına darbe yedim, ameliyat olmak zorunda kaldım’’ yüzünü bana yeniden döndü.

Yeniden gözlerine kilitlendim. 1… 2…’’biraz daha baksam çıkaracak gibiyim’’3… 4… ilk duvar yeniden yıkılmıştı…. ellerimi arkadan bağlamış tüm gücümle zihnini kendime yönlendirmiştim. ‘’ben size daha fazla bakmamalıyım bence’’ hınzır gülümseme çoktan yüzüne yerleşmişti 6...7...8… ikinci duvar yıkılmıştı…. artık içerideydim. Yüzündeki gülümsemeyle beraber zihni donmuştu. Benimle ilgili olan o görüntüleri çok net görebiliyordum. 9...10...11…’’bence hala bana bakmak istiyorsun, ben şimdi diyerek izin verene kadar gözlerini benden ayırmayacaksın’’ bunlar ağzımdan dökülürken tam 15. saniyedeydik ve tüm anıyı silmiştim. İçeriye bir kadın polis girdi. ‘’şimdi…. üzgünüm hala hatırlayamadım’’

‘’aaa… şey evet ben de baya zorlandım fakat benzetmiş olmalıyım’’.... aurası normale dönmüştü. Gücümü kapatmak zorundaydım çünkü bana karşı olan cinsel arzusunu görmek beni rahatsız etmişti.  Arkasındaki polise dönerek kimliği uzattı.

‘’pekala olayı en başından anlatır mısınız?’’

Allahım resmen yeniden yaşıyorum dedim içimden.Bu bir kabus olsun lütfen….

‘’arkadaşımla masada demleniyorduk. Bir anda mojo delirdi havlamaya başladı’’

‘’mojo köpeğiniz mi?’’ bu sırada not alıyordu.

yok arkadaşım havladı mojo adam akıllı köpektir derdi neyse konuşarak çözer dememek için zor tuttum kendimi.

‘’evet. Ben de mojoyu susturmak için ayağa kalkınca kızı fark ettim. cama yaslanmış içeriyi görmeye çalışıyor gibiydi’’ uzun zaman sonra enerji yönlendirmek çok ağır gelmişti...

‘’necip bey ne zaman geldi?’’

‘’bu sabah.. 10 gibi.’’ sinirlerim gerilmişti...

‘’peki hiç evden ayrıldınız mı? Siz ya da o?’’

‘’Hayır… gündüz bahçede oturduk akşam serin oluyor diye eve girdik’’

‘’peki gün içinde başka kimseyi gördünüz mü?’’

‘’son 4 aydır burada gördüğüm tek insan necip’’

‘’ne yani 4 aydır gelen giden olmadı mı?’’

‘’hayır. Ben 2 hafta da bir şehre inerek alışveriş yaparım. 4 ay önce de babam geldi. Sonrasında kimse gelmedi’’

‘’Korkmuyor musunuz?’’

LÜTFEN BU BİR ŞAKA OLSUN!! Dizlerim titremeye başlamıştı. Gücüm gittikçe azalıyordu.

‘’Hayır hakan bey korkmuyorum’’

‘’pekala biz evin etrafına bir göz atalım beraber siz buraları iyi biliyor olmalısınız’’

‘’tabi fenerimi ve ceketimi alıp geliyorum’’

LANET OLSUN CENGİZ…. SENİ TANIDIĞIM GÜNE LANET OLSUN!

Devamını gör
Mersin'in en iyi avukatı Murat Altındere
  • 6.11.2017 15:16:48
  • 0 Yorum
  • 877

Hukuk günümüzün en çok kıymet gören, saygı duyulan ve devamlı ilerleme kaydeden bilimlerinden biridir. Her ne kadar geçerli bir laboratuar ortamı bulunmasa da günlük hayattan ünlülerin yaşamına, global ticaretten internete kadar herşey hukuka uygun olmak zorunda. Kurumsal, büyük ve ticari işletmeler bu konular için ayrıca endişe duymaktalar.

Murat Altındere, Altındere Hukuk Bürosunun kurucusu olarak yıllardır avukatlık ve danışamnlık hizmetleri vererek hem Türkiye'de hem de dünyada bir çok işeltmenin büyümesine katkı sağlamış, doğru yollarını izlenmesi için tüm gereklilikleri yerine getirmiştir. Sizler de Murat Altındere'nin danışmanlık ve ya avukatlık hzimetinden faydalanmak istiyorsanız (0324) 336 52 10 numarasını araya bilirsiniz.

Devamını gör
İnsanlar 4
  • 4.11.2017 10:31:41
  • 0 Yorum
  • 927

Aşağıda insanlar adlı denememin 4. kısmını okuyacaksınız. İyi okumalar dilerim.

bende yanına yer diz çöktüm. ellerimi dizinde birleştirip çenemi yasladım

‘’beni mi özledin yoksa ?’’ gülümsüyordum. O da yelkenleri suya indirip elini başıma koydu.

‘’özledim tabi eşek sıpası. Sen gideli ev bomboş. Zaten sıkılıyorum. İşlerden elimi eteğimi çektim çekeli her şey boş geliyor’’

‘’ hani makedonya’ya gidiyordun bu hafta’’

‘’ gidiyorum sıpa, yarın gidiyorum. gitmeden seni göreyim dedim.’’

‘’ iyi yaptın babacım’’

‘’ sende benimle gelmek istemez misin?’’

‘’ iş n’olacak?’’

‘’ yahu sanki işe ihtiyacın var?!’’

Dergidekileri babamın konumunu, hayatımı bilmiyorlardı. Canan ve koray bile babamın sayesinde orada işe başlamışlardı. Ancak konuyu her zaman pandoranın kutusu misali gizliyorduk. Herkes babamdan uzak, normal bir gazeteci kız hayatı yürüttüğümü düşünüyorlardı. Babamın ya da adamlarının film vari hayatının beni nasıl etkilediği hakkında her hangi bir fikir sahibi olmamaları benim için bir nimetti.

‘’babacım lütfen… ben hayatımın bu haliyle çok memnunum’’

‘’kendi kızımı uzaktan koruyabilmek için devamlı takip ettirmek zor geliyor’’

‘’ettirme o zaman’’

‘’ hep bir tehlike var biliyorsun. İşler nasıl?’’

‘’ sanki bilmiyorsun’’

‘’olsun senden dinlemek daha güzel’’

‘’ bu sabah can sinanoğlunun holdingindeydim. Seninki kadar olmasa da güzel bir ofisi var ‘’

‘’ iyi çocuktur’’

‘’ biraz havalı sanki…’’

‘’ hahahaha… doğru doğru… eee?’’

‘’ eesi röportaj için tam 1 saat bekledim’’

‘’ bana söyleseydin diyeceğim ama…’’

‘’peki ya geldiğinde olanlar?’’

‘’ ne oldu?’’

‘’geldi ve vakti olmadığını soruları bırakıp gitmemi istediğini söyledi’’

‘’ eee?’’

‘’ babaaaa… biliyorsun işte’’

‘’ ahahahah evet evet… benim soyadım karakovan demişsin o da fuat karakovanı tanıyor musunuz demiş sonra da özür dilemiş. Kızıyorsun ama hala benden yararlanıyorsun’’

‘’ alışmış kudurmuştan betermiş. yok sayılmayı kabul edemiyorum’’

‘’ aslında şirketleri senin idare etmen konusunu bir daha düşünsen?’’

‘’babacım sanırım yüzünce kez cevabım hazır değilim’’

‘’ ben yine de sormaya devam edeceğim’’

‘’peki babacım. Aç mısın?’’

‘’ahhh evet ama o rezil hamuru yemeyeceğim. Gideyim de hacer yapar birşeyler. Döndüğümde boşnak böreği yaptırıp çiftliğe gidelim olur mu sıpa?’’ bu sırada yavaşça ayağa kalkmıştı. Bense tek hamle de ayağa kalkıp şımarık kız tavrına iyice sarınmıştım. Babama sıkıca sarılıp ‘’ elbette babacım… hem bakalım volkan abinin köpekleri ne durumda.’’

‘’Mmm belki bir yavru doberman sana iyi olur’’

‘’Baka bilir miyim?’’

‘’ Bence baka bilirsin. Hem o da bir koruyucu sonuçta’’

‘’ Babacım yaa’’

‘’ Peki pekii’’ teslim oldum der gibi elleri havadaydı. ‘’ Hadi yaşlı babanı yalnızlığa yolcu et’’

‘’ Duygu sömürüsü kokusu mu var havada?’’ elimi bir şeyler düşünürcesine çenemde birleştirmiştim. Babam gülümseyerek kapıya doğru gitti. Önüne geçerek kapıyı açtım ve babam Fuat Karakovan’ın diğer baba haline bürünmüştü.

‘’ Her fırsatta aramanı istiyorum. Ben yokken volkan abin buralarda olacak. Dikkatli ol’’

‘’ peki babacım yolunuz açık olsun. Sizde dikkat edin’’

Volkan abiyle selamlaştık. Babam önden volkan abi arkasından asansöre bindiler.

Kapıyı kapatıp içeriye döndüm. Huzur doluydum. Ama sanki bir şeyler eksik gibiydi. Geri dönüp tvyi kapatıp lap topu çantadan çıkardım. Çalışmalıydım. Bugün tamamladığım röportajı artık dergiye hazır hale getirmeliydim. Ne gündü be dedim içimden. Dolu dolu saçma sapan… Sesli güldüm. Tek başınalık bazen böyle işe yarıyordu. Tam ses kaydını açıyordum ki yine kapı çaldı. Saate baktım. Babam tekrar gelmiş olabilir miydi? Lap topu kanepeye indirip koşar adım kapıya koştum. Kapıyı açıp onu yerde, kan ve pislik içinde görünce şaşırmıştım. Cengiz… Sağ elini bana doğru uzattı, diz çökmüş halde kapının önündeydi. Üstü başı savaştan çıkmış gibiydi.

‘’Yardım et… lütfen’’ dedi

‘’ben…’’ o an şoka girmiştim. bir iki saniye içerisinde toparlanıp ona omuz vererek içeriye taşımaya çalıştım ancak, daha çok sürükledim. Kapıyı kapattım eğilip yüzüne baktım. Sonra telefona gidiyordum.

‘’nereye?’’... gözleri kapalıydı.

‘’ambulansı ya da polisi…’’

‘’hayır lütfen… anlatsam inanmazsın ama ne olur bana sadece su ver...sadece su’’

şaşırmıştım…’’saçmalama ne haldesin’’

‘’lütfen… su içmezsem öleceğim…’’

çok susamıştı belli. Mutfağa gidip hızlıca musluktan su doldurdum. Bardağı ona getirirken fark ettim ki bardağın üçte ikisini doldurup gerisini boş bırakmıştım. Suyu cengize uzatırken sayıkladığını sandım ancak sağ elinin 2 parmağını şakağına yaslamış o şekilde konuştuğunu görünce kanım dondu. Bunu daha önce yaşamış gibiydim… görmüş gibi… suyu elimden alıp tek seferde içti. Gözlerini açıp bana bakarak ‘’korkma!’’ dedi .

ancak tamamen bembeyaz olmuş ve göz pınarı kısmındaki ışığı görünce geri adım atmaya çalıştım… Sonraysa kendimi olduğum yere bıraktım...

 

K.Şekeroğlu

Devamını gör
İnsanlar 3
  • 3.11.2017 16:21:07
  • 0 Yorum
  • 908

İnsanlar adlı denememin 3. kısmını okumaktasınız. İyi okumalar dilerim.

 

Uçar adımlarla restorana yöneldim. Hava soğumuştu. Hem terliydim, hem üşüyordum hem de zihnim cengiz ile dolmuştu. Bu inanılmaz dediği neydi? Neye tepki vermişti. Parfümü? Tuhaf bir histi. Kaç dakika sürmüştü konuşma? 1? 5? 15? bilmiyorum ama üzerimde bir etki bırakmıştı.

Restorana girdiğimde gözlerimle masaları taramaya başladım. Gözleri her masalar arası mekik dokur biçimde bizim süper ikiliyi arıyordu. Sonra garsona sordum ‘’pardon. dün koray tınaz adına yer ayırtmıştık. geldiler mi acaba?’’

‘’aa evet en köşedeler’’ parmağıyla sol köşeyi işaret etti. mekan tamamen doluydu.

masaya varır varmaz cananın tepkisi soğuk kış rüzgarı misali yüzüme çarpmıştı.

‘’neredesin lan sen? ne kalemmiş! n’aptın baştan mı yarattın anlamıyorum ki!’’

‘’sorma… kilitli kaldım oda da… gürkanı çağırdım… elektrikler gitti yürüyerek indim’’

‘’ne kapıymış arkadaş! bir yapmadılar şunu.’’ koray sesini yükseltip cümleyi yayarak söylerken ellerini masanın üzerinde iki yana açmıştı.

‘’ ay pardon ya... ‘’

‘’yemek söylediniz mi? açlıktan ölüyorum’’

‘’daha değil suzi seni bekledik. Koray ayısına kalsa çoktan söylemişti’’

‘’açım kızım allah allah’’

cananın bakışları koraya yönelmişti.‘’diğer yaptığın pisliği anlatmak ister misin?’’ iğneleyici ses tonuyla cümle ne bok yediğini söyle de rahatla der gibiydi.

‘’Off… ya suzan...tuna aradı. Neredesin illa konuşalım falan dedi. Ben de müsait değilim kızlarla geyikte yemekteyiz deyince ben de geliyorum dedi’’

‘’iyi halt ettin dangalak’’ diye yükseldim ‘’ya bela mısınız siz? adam beni taciz ediyor resmen sen hala çağırıyor musun!?’’

‘’ya ne tacizi abartma sen de. Biraz durup kalkarız. Adam patronun yeğeni’’

‘’abartma mı? her fırsatta dibimde bitiyor. İstemiyorum diyorum.’’

‘’o zaman niye yemek yedin adamla?’’

‘’lan iş yemeği dedi bir anda baş başa kaldık mal mal konuşma koray bilmiyor musun sanki?’’ elimi masaya vurmuştum. Bir anda yan masalar bize baktı. ‘’pardon’’ diye istemsiz bir ses çıkardım. Sonra tuna dibimizde bitivermişti. Uzun boylu, atletik yapılı, kumral ve herkesin kendini beğendiğini sanan bol egolu, nişantaşı üniversitesi mezunu bu arkadaş benden 4 yaş küçük olmasına karşın kafayı takmıştı. Sosyal medya hesaplarımı devamlı takipteydi.

Hatta canan ile tunadan bahsederken tacizci diye bahsediyorduk. Ancak patronlardan birinin yeğeni olduğu için sesimizi çıkaramıyorduk.

‘’iyi akşamlar beyler bayanlar. Nasılsınız bakalım?’’

‘’iyi akşamlar tuna iyidir sen nasılsın?’’ canan iğneleyici ses tonunu bu defa tunanın üzerine çevirmişti lakin tuna umarsızlık kalkanıyla saldırıyı geçiştirmişti.

‘’sizin gibi güzel kadınları görünce güç depoladım. Halbuki daha yeni 3 saatlik antrenmanı tamamladım. Acayip yorgundum ta ki sizi görene kadar.’’

koray hemen atladı. ‘’ 3 saat mi?’’

‘’aynen kardeşim şu ilerde trone diye mükemmel bir salon açıldı oraya başladım bugün deneme günüydü hocalar falan çok iyi’’

canan kulağıma eğilip ‘’aklıma bişey geldi. ayak uydur bana’’... ‘’öhöö öhöö… ee şey tuna madem öyle biz suzanla şu acil kayıtları halledelim sen de tunayla takıl olur mu yoksa iş yetişmeyecek’’

‘’canan haklı koray hem biliyorsun elektrik kesilince kayıt tamamlanmadı yetişmezse mahvoluruz’’

 

‘’aaa ama ne ben…’’ koray şaşkınlık içinde kalmıştı ‘’yemek yeseydiniz’’

‘’yok koraycım malum diyetteyiz ikimizde salata söyleyecektik ilgilenen de olmadı artık bir şeyler atıştırıp çalışmaya devam ederiz.’’

tuna fırsattan istifade ‘’e ben bırakayım nereye gideceksiniz’’

‘’gerek yok tuna suzanın erkek arkadaşı alacak bizi’’

‘’öyle mi?’’ aynı replikle canana dönmüş 3 bakış, 6 göz vardı.

Canan ise tek bir kişiye, 2 göze, benim gözlerime kilitlenmişti.

ben ise kendime gelerek ‘’ aa evet çoktan caddeye girmiş olmalı. hoşça kalın iyi akşamlar’’

resmen ışık hızıyla restoranı terk etmiştik. Kabanlarımızı giymeye dahi fırsat bulamamıştık.

‘’ya canan neler oldu’’

‘’kızım ali aradı beni. koray delirmesin diye söyleyemedim. onunla takılacağım. anlayacağın seni satıyorum. biliyorum açsın ama tek başınasın affet n’olur telafi ederim ‘’ bu sırada kabanını giymiş, konuşmanın sonunda yanağıma donuk bir öpücük kondurup caddenin karşısında doğru yol almıştı bile. Ben ise kafamda ali ile korayın yumruk yumruğa kavgasını hatırlayıp, biraz korku biraz endişeyle cananın gidişini izledim. Beni kurtarıp, yalnız bırakmıştı. Aşırı aç, sinirli, yorgun, şaşkın ve heyecanlıydım.

Hızlı hızlı yürümeye başladım. Boş bir taksi görünce atladım ve evi tarif ettim. Açlıktan guruldayan karnımın sesi duyulmasın diye taksiciden radyonun sesini açmasını istedim. Pizzacıyı arayıp sipariş verdim. Eve pizzacıyla neredeyse aynı anda varmıştık. Sakin bir sitede 2+1 evimde herşeyden uzak mutlu oluyordum. Pek gelenim olmazdı.

Eve girer girmez kabanı fırlatıp pizzayı açtım. Koltuğa yayıldım. Biraz dağınık biriyimdir. Haftalık eve gelip temizlik yapan fazilet abla gelene kadar eve dokunmam. Annesiz büyümüş biri olarak yemek yapmak, temizlik ya da ev işleri konusunda bilgilerim oldukça sınırlıdır. Tvyi açtım. Oses Türkiye vardı. Sibel can konuşuyordu. Aslında tvyi pek dinlemiyordum. Tam 3. dilimi ısırıyordum ki kapı çaldı. Kapıcıdır diye düşündüm. Oflayarak kapıya gittiğimde babam ve koruması kapıdaydılar.

‘’ hiç açmasaydın suzan’’

‘’ hoşgeldin baba… buyur gel’’

‘’buyuralım bakalım…. sen burda bekle ‘’ arkasını dönmeden adamına emir vermişti. Emrinde çalışan kaç adam vardı bilmiyorum. Bu adamlar yıllardır yanındaydılar. Reşit abi, volkan abi, cüneyt amca, deniz abi, tevfik abi… Hepsini biliyordum. Volkan abi devamlı yanında olan sessiz koruması. Bir keresinde babamın önüne atlayıp tam 3 kurşun yemişti ama şu an bakınca sanki hiç birşey olmamış gibi görünüyordu. Cüneyt amca sağ kolu, danışmanı, laf yetiştireniydi. Silahla pek işi olmazdı. Babamın iş adamı tarafını temsil ediyordu. Ama volkan abi tam tersi. Babam ne derse onu yapan, asla sorgulamayan, her zaman ölmeye hazır olduğunu belli eden bir fedaiydi. Babam onu yolda bulup almıştı. Hikayesi biraz karmaşıktı. Ama ben hepsini severdim. Bir keresinde benim lisemin önünde bekleyip ilk erkek arkadaşımı öldüresiye dövmüştü. Sonrada benden özür dileyip beni sinemaya götürmüştü. Meğer babam yaptırmış her şeyi. Üniversite mezuniyetimde bunu anlatıp gülmüştü. Hepsi takım elbise giyerdi. Koyu renk. Tam bir mafya havasındaydılar. Ama son yıllarda, özellikle benim kaçırılmamdan sonra sakinleşip hafiflemiş, ve bana denetimli serbestlik tarzı bir hayat yaşamam için izin vermişti. Buna bile razıydım çünkü bir keresinde üniversitede katılamadığım bir final için babam hocayı eve getirip beni öyle sınava sokmuştu. Babam 1.90 boyunda iri yapılı sporundan vaz geçmeyen, ortalama iqya sahip ama neredeyse tüm avrupa ticaretinde sözü geçen iki kişiden biriydi. Diğeri ise eski ortağı andrei’ydi. 10 yıl evvel bitmişti ortaklık. Her iki taraf içinde maddi olarak büyük kayıplara sebep olmuştu. Ortaklığın bitiş sebebi ise andrei’nin kızının volkan abiye aşık olup karşılık alamamasından mütevellitti.

Dışarıdan dizi senaryosu, içerden bitse de kurtulsak dedirten bir gençlik yaşamış olsam da, babamın bana olan sevgisi hayatımda emin olduğum nadir şeylerden biriydi. Bakışlarından evin dağınıklığını süzdüğünü görebiliyordum.

‘’ Gelmedi mi fazilet?’’

‘’ hastaymış babacım, yarın gelecek’’

‘’ sen nasılsın, neden aramadın dün? ‘’ bu sırada her zaman ki yerine, siyah berjere kendini yavaşça bırakmıştı. Koca bedeni tamamen doldurmuştu koltuğu.

 

K. ŞEKEROĞLU

Devamını gör
İnsanlar 2
  • 2.11.2017 12:49:43
  • 0 Yorum
  • 929

Aşağıda okuyacağınız yazı İnsanlar adlı denememin 2. kısmıdır. İyi okumalar dilerim.

 

Bilgisayarımı çantama koyarken bir yandan da koray ve canan ile günün dedikodu furyasına eşlik etmekten geri kalmıyordum. En az kırk farklı kalem ile dolu ahşap kalemliğimi neredeyse deviriyordum ki koray ani refleksle düzeltip müdür hakkındaki görüşlerini iletmeye devam ediyordu. Canan ise atkısıyla cebelleşiyordu. Uzun pırasa yapılı kahve rengi saçları ve gözüne giriyormuş hissi veren kakülleriyle yıllardır değişmeyen bohem tarzını koruyordu. Koskocaman yüzükler ve kolyeler asla değişmeyen kahverengi, siyah ya da gri arasında dengelenen giyim tarzı ile fikirler birer dna sarmalı gibi tamamlayıcı unsurlardı. Koray ise çapkın olmaya çalışan, yakışıklı fakat saf bir adamdı. Kadınların aklını alabiliyor ama asla mutlu olamıyordu. En uzun ilişkisi 13 gün sürmüştü. Tam 7 yıldır burada beraber çalışıyorduk. Üniversiteden mezun olunca babamın sayesinde bulmuştum bu işi. İşimse bir dergide röportaj yayımlamaktı. Üçümüzün işi de aynıydı. Ortalama bir dergiydi. Ancak bazı hava yolları ile yapılan anlaşmalar sayesinde ayakta durmaya devam ediyordu. Bize verilen oda ne sırlara, ne dedikodulara ev sahipliği yapmıştı. Hatta tehdit, şantaj ya da yasaklar yüzünden yayınlanamayan röportajlar ise bizim özel koleksiyonumuzdu. Korayın dağınıklığı, cananın kahve bağımlılığı ve benim bitmek tükenmek bilmeyen kalem satın alma hastalığım arasında yuvarlanıyordu 7 yıl. Şayet o gün, şanslı kalemimi korayın asansör macerasını dinleyeceğim diye çantama koymayı unutmasaydım belki bugün hala o ofiste bilgisayarımın başında röportajın son haline bakıyor olacaktım.

‘’ koray yer ayırttın mı?’’ canan korayın lafını kesmişti. Koray ise anlamamış gibiydi.

‘’ ne yeri be?’’ şaşkın şaşkın bakıyordu. Bir yandan lap top çantasını eline almıştı.

‘’ bugün cuma??’’

‘’haaaa… yav onu dünden hallettim’’

bense kahkahayı patlattım… ‘’bana hallettirdi hatta’’

‘’ e iyi hadi gidelim’’

koray ile birbirimize bakıp aynı anda ‘’emredersiniz efendim’’ dedik. Canan ise gülümseyerek

‘’ çok gıcıksınız’’ dedi.

Odadan çıkarken konuşmaya devam etti.

‘’ otobüsle gidemeyiz, taksiyle gitmek gerek… hem yeni olduğu için magazinel tayfadan birilerini görme şansımız var. Alt kata bir telefon eder güzel bir haber yakalarız’’

Alt kat tabiri ile fotoğrafçı magazin bölümü kastetmişti. Asansörün düğmesine basarken koray bana bakarak

‘’senin bizle geldiğinden babanın haberi var mı?’’ muzip gülümsemesi yüzündeydi.

‘’ha ha çok komik bok kafa!’’ hem sinirlenmiş hem gülmüştüm bir anda yükselerek ‘’eyvahh’’ dedim.

‘’n’olduuu??’’ dedi canan. Hem şaşırmış hem korkmuştu. Sesi incelip eğilerek açılan asansör kapısından içeri bizden önce girip yankılanmıştı.

‘’şanslı kalemimi unuttum. siz gidin hemen geliyorum.’’

‘’hay kalemine sokayım’’ dedi canan ve kızgın kızgın asansörün düğmesine bastı. Bense canhıraş ofise yöneldim. Kalın kırmızı paltomun altında ter içinde kalmıştım. Masada kalemi ararken arkamdan kapının kapanıp içeri birinin girdiğini fark etmemiştim.

‘’merhaba’’ adam bana kilitlenmişti. Gözlerimde bir şey arıyor gibiydi.

‘’Ayh.. merhaba’’

‘’Korkutmak istememiştim’’

İçeri 1.80 boylarında, ortalama tiple, esmer kabarık saçları olan, zayıf yapılı bir insan evladı ile odada baş başaydık. İnatla gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.

‘’Birine mi baktınız’’

‘’Ben burada işe başlayacağım. Haber alma servisinde. İsmim Cengiz. Cengiz Şimal. Gezerken sizi gördüm. Tülay diye bir arkadaşım vardı. Elle dergisinden. Ona benzettim. Özür dilerim’’

‘’Sorun değil. Ben Suzan Taşkıran.’’ Bu sırada el sıkıştık ve dışarı çıkmak için kapıya yöneldik.

‘’Tanıştığımıza memnun oldum’’

‘’Ben de’’ kapının koluna uzandım. Kolu kıvırdım ancak açılmadı. Bir daha denedim. Yine olmadı.

‘’Hayır.. hayır şimdi değil’’

‘’Ne oldu?’’

‘’Kapı kolu. Bozuk. Bir türlü tamir etmediler. Off bun..’’ bu sırada elektrik akımı 2 defa gelip giderek tepedeki ampulü patlattı ve ardından tamamen gitti. ‘’lanet olsun. lanet olsuuun! … özür dilerim. Jeneratör de bozuk bildiğim kadarıyla. 1 hafta kadar önce bozulmuştu. Pekala güvenliği arayalım. ‘’ cebimden telefonu çıkarırken titrediğimi fark etmemiş gibi davrandım ama sinirlendiğim her halimden belliydi.

‘’Sakin olun suzan hanım. Acele bir işiniz var mıydı?’’

‘’hı… aa evet arkadaşlarım yemeğe bekliyorlar’’

‘’mmm… anladım’’

bu arada parfüm kokusu tüm odaya dolmuştu. Tuhaf bir ürkeklik vardı üzerimde.

‘’Hah gürkan… suzan ben… odada kilitli kaldık...ev..evet sana zahmet..tamam bekliyoruz’’

‘’sanırım ben de güvenliğin numarasını almalıyım...hep böyle şeyler olur mu?’’

‘’yani… aslında bilemiyorum. Bu ay nedense baya artmaya başladı. Geçen kahve makinesi patladı. Allahtan kimseler yokmuş, yaralanan falan olmadı’’ bu sırada elimle kendimi rahatlatırcasına elimi, avucum boşta kalacak şekilde göğüs ortama yasladım.

‘’anladığım kadarıyla genel elektrik yapısında bir sıkıntı var. Sistemin yenilenmesi gerekir’’

‘’bana sorarsan tüm bina yenilensin. Hatta yıkıp yeniden yapsınlar’’ kikirdemiştim.

‘’mmmm. sanırım biraz fevriyiz’’

‘’anlamadım?’’

‘’yapınızda biraz fevrilik var. Bir tırnak kırılınca hepsini kesiyor muyuz?’’

refleks olarak tırnaklarıma baktım. sonra şaşırdım.

‘’nasıl anladın?’’

‘’hahahahah… sakin ol… ben sosyoloji ve psikoloji bitirdim. çift anadal yani. burada ne işin var dersen kader sürüklüyor insanı’’

‘’kader sürüklemesi herkesin başına geliyor sanırım’’

‘’yoksa sen de mi?’’

‘’derken?’’

‘’yani gazetecilik okumadın mı?’’

‘’a hayır. kesinlikle kendi işimi yapıyorum. bahsettiğim farklıydı’’

‘’bu inanılmaz’’

‘’nedir’’

bu sırada gürkanı duyduk:

‘’suzan hanım açıyorum’’

neden böyle söylemişti sanki. ben de refleks olarak cevap verdim.

‘’açabilirsin elbette’’ kapının dibine kadar gitmiştim.

kapı açılıp da gürkan bizi görünce şaşırmıştı.

‘’a… cengiz bey… çıktınız sanmıştım’’

‘’hayır binayı geziyordum’’

‘’bir sorun var mı suzan hanım?’’

‘’hayır gürkan çıkalım hadi’’

buyur edercesine dışarıyı gösterdi gürkan. Önden ben koşar adımlarla çıkarken cengiz gürkanın yanında kalarak konuşmaya devam etti. Ancak öyle ilerlemiştim ki duyamamıştım. Elektrik olmadığından merdivenlere yöneldim. 6 Kat merdivenlerden inmek zor gelmemişti. 

 

K. Şekeroğlu

Devamını gör
İnsanlar 1
  • 1.11.2017 12:29:39
  • 0 Yorum
  • 931

Aşağıdaki yazımda, tesadüf mü kader mi sorgusu altında tüm hayatı ve kişiliği değişen bir kadının anlatıldığı yazımın ilk kısmını okuayacaksınız. 

Devamı gelecektir...

‘’Eğer bir insan … ’’ dedi necip, bu arada derin bir nefes alarak yineledi:

‘’Eğer bir insan 2. kadehte dalıp gidiyorsa, sevdiğinden ayrı kalmıştır…’’ ve yine derin bir nefes alıp rakısını fon dipledi. Baktım yüzüne

‘’Ne çabuk sarhoş oldun necip, yine mi muhterem mesele…’’ bir parça humus yedim.

‘’Yok be canım... Öyle zihnim bulanıyor yine şairane’’ rakıya uzandı bu arada. Bir yandan rakıyı tazeliyor bir yandan konuşuyordu.

‘’İkimizin yerine diye bir film var hani şu yeni dönem tarzı… duymadın mı yoksa?’’

‘’ Ulan sanki dünyayla iletişimim var da… bu allahın siktir ettiği yerde tek dostum köpeğim… eee n’olmuş filme?’’

‘’İzlemeden anlamazsın’’

‘’Olum böyle söylenip susulmaz söylesene’’

 

Kadehinin yudumladı. Bense kendi kadehimi tazeliyordum ki necip birden yükseldi.

‘’çok şanslısın lan’’

‘’ Ne alaka be?’’

‘’ Kafayı yedim ayağına sattın tası tarağı geldin buralara… Bir sen, bir de mojo. İnsan yok dert yok olum. Ölsen melekler bulamaz yani. Belki azrail bile lokasyonu bilmediğinden senden uzak’’

‘’ hay ecdadına sokayım. ölmemi mi isterdin? belki yeterince çile çektiğim için bitmiştir olum benim kaderle işim…

‘’diyorsun’’

kadehimi kaldırdım ‘’yav bırak onu bunu da şu gecenin güzelliğine kaldır beee… sağa eğdiğim kafam ve devrik gözlerimle bir an dişiliğimi ve masumane yanımı üzerinde kullandığımı fark ettim…

‘’peki peki… güzel gecelere ve gelecek günlere’’

Tokuşan kadeh sesiyle sıçrayan mojo masaya yaklaşmıştı.

‘’hayır mojo… burada senlik bir şey yok’’

‘’hiç korkmuyor musun?’’

‘’ olum geçen geldiğinde de sordun, yine söylüyorum korkmuyorum. Çünkü insan yok. İnsan yoksa korkacak bir şey yok. E ayısı var kurdu var falan da yok. Hayvanla durduk yere kimseye saldırmıyor.’’ mojoyu işaret ederek devam ettim ‘’aha bak bu yavruma… istese beni parçalar tam bir doberman. Ama sevginin saflığını, sadakati biliyor. Gerçek korku şehrin içinde. Her yer her şey birer ölüm makinesi. Yediğiniz yemekten, konuştuğunuz konulara kadar hepsi birer silah. Bilmeden bir katille aynı metroda bir yere seyahat edebiliyorsun. Bilmeden tecavüzlere, hak yemelere susuyorsun. Sırf gün yürüsün diye. Ben burada sobamı yakıp yarın çıkacağım yürüyüşün hesabını yapıyorum. Hiç alarm sesi yok. Araba sesi yok. Kötü haber yok. 3 sayfa cinayetleri yok’’

‘’resmen kaçtın’’

‘’aynen öyle’’

‘’korkaksın’’

‘’böyle bir yerde yaşıyorum ve korkağım öyle mi?’’

‘’ evet… şehirde yaşamaya cesaretin yok. Hem hadi diğer insanlar tamam, ya baban?’’

‘’ yaşadıklarımı bilmiyor gibi davranma!’’

‘’ hepsini biliyorum birçoğunda yanındayım ama send…

‘’evet benden daha kötü şeyler yaşayanlar da var. ama benim kaçacak bunlara son verecek fırsatım vardı ve kaçtım. İntihar ettim beceremedim biliyorsun hepsini bil..

 

Bu sırada mojo cama doğru koşup havlamaya başladı. Karşıdaki berjerin bir sağından bir solundan heyecanla camın her iki yönüne koşturarak havlıyordu.

‘’mojo...şşt mojo n’oluyor’’ ayağımı yere vurarak onu susturmaya çalışırken aynı anda mojoya doğru yönelmiştim ki penceredeki görüntü ile dona kaldım. Necip bana bakarak

‘’n’oluyor size be ana oğul deli gibi..’’

bu sırada necip de yavaşça ayağa kalkmış ve penceredeki görüntü ile dona kalmıştı.

Pencerede ağzı burnu kan ve pislik içerisinde bir kadın vardı… Üzerinde turuncu bir saten gecelik vardı lakin rengi kirden kahveye yaklaşmıştı. Sağ kaşı patlamış kanlar içinde ve göz çevresi komple şişip morarmıştı.Bedenin görünen kısımlarında morartılar, kesikler ve kanlar vardı. İki elini de cama yaslamıştı. İçeriyi görmeye çalışıyordu, ancak ışık dışında bir şey göremezdi çünkü pencerenin camları filmliydi.

Kadın gözlerinden okunan yalnızca korkuydu.

Necip kapıya koştuğunda ben de aniden ayıldım ve koştum necibin arkasından bir an duraksadım. Duvarda asılı duran tüfeğe yöneldim. İçi her zaman dolu olurdu. Yine de hızlıca kontrol edip kapıya gittim necip ile kız karşı karşıyaydılar. Dikkatlice etrafı süzmeye başladım. Haziran olsa dahi hava buralarda her gece ayaz olur. Dalların hışırtısı, böcek ve kuş sesleri birbirine girse dahi, gece sessizliği yadsınamaz bir gerçektir. Buralarda yeşil orman deseler de bana göre hep karanlık ve heybetlidir. Yaşadığım ev ise bu ormanın kuzeyinde, gölün hemen güneyinde kalan, köy yoluna bağlanan patikadan geçilerek gelinen arazide yer alır. 2 katlı 300 m2lik bu evde tam 18 ay 20 gündür yaşıyorum. Ve ilk kez 3. bir kişi bu saatte evimin önündeydi ve bu kişi ağlayarak kan revan içinde necibin kollarında bedenini boş bir bez torba gibi yere bırakıvermişti.

‘’ben...biz…’’ gözleri kapandı.

‘’Polisi ara suzan, ne bakıyorsun angut gibi hadisene!’’

‘’ta … tamam’’

 

Evde salonun en köşesinde tozlanmış kablolu telefondan 155i aradım.

Aradan neredeyse bir saat geçmesine rağmen kimseler yoktu. Kız kanepede baygın duruyordu. Necip kızın yattığı kanepenin karşısındaki ikili koltukta ellerini önden birleştirmiş kafasını öne eğmiş, öylece duruyordu. Mojo ise tedirgin bir şekilde dolanıp bir mutfağa bir kapıya yöneliyordu. Bense pencere önündeki etajerin sırt kısmına dayanarak dışarıya bakıyordum.

‘’Tüfek neden?’’

Bir anda tüfeğin hala elimde olduğunu fark ederek..’’aa evet… şey, bir çeşit tedbir’’ omuz silktim.

‘’Doğrusu da bu zaten’’

Bu sırada polis aracının ışığı evin içine yansıdı. Ambulans sesi de onu takip etti.

Bense titremeye başlamıştım. Her şey kendini tekrar ediyor gibiydi.

üzerinden 20 ay geçmiş olmasına karşın, her saniye yeniden gözümde canlanıyordu...

 

K. ŞEKEROĞLU

Devamını gör
Ve sustu şeytan...
  • 27.10.2017 12:33:48
  • 0 Yorum
  • 951

Tüm yaratılmışlar!
İlk önce acı çekmeyi öğrendiniz.
Kalp taşıyanlar merhamet etmeyi,
Kalp taşımayanlar daha fazla acı çektirmeyi öğrendiler

Tüm kalp taşıyanlar
Çektiğiniz acılar okyanusta bir damla

Tüm kalpsizler
Çektirdiğiniz acılar sahilde bir kum tanesi

Kötülüğü siz yarattınız
Kalbi olup merhamet edenler ve kalpsiz olup susanlar
Avuç açıp sarıldığınız yağmur damlalarında 
Kokladığınız mor menevşede
Baktığınız gri gökyüzünde
Tüm zalimlikleri siz kolladınız
Vicdan yastıkmış gece uyuyana
Kimine taş kesilirmiş, kimine pamuk
Siz taşı kırıp, pamuğu eğirdiniz.
Sebat eden, merhamet eden, insan oldu
Yakan, acı veren şeytan
Şeytanı dahi yaratan insandı
Bunun suçunu da Yaradana attı...

K.şekeroğlu

Devamını gör
Kedime Saygılar
  • 25.10.2017 11:34:30
  • 0 Yorum
  • 1060

Uyandığımda, yorganın dışında kalan kolum kaskatı olmuş resmen soğuktan buz kesmişti. Yavaşça hareket etmeye çalışırken bedenimin ne denli güçsüz kaldığını farkettim. Oysa başımı kaldırıp saate baktığımda saat 10.34 idi. 10 saatlik kesintisiz bir uykunun ardından toparlanmam gerekirdi. Yataktan zorla doğruldum. Ağzımın içinde böcekler dolaşmışcasına, zehir tadıyordum. Ayaklarımı  sürüyerek banyoya gittim. Aynaya bakmak istemiyordum çünkü ağlamaktan kan çanağına dönmüş, pörtlek yeşil gözlerim ve darma duman karamele boyanmış uzun ve dalgalı saçlarım muhtemelen tüm geceyi anlatıyordu. Ellerimi musluğa uzatırken içimden keşke dedim, keşke bir süpürge olsa ya da ne bileyim bir vakum makinesi, tüm istenmeyen anılar ve bilgiler temizlenebilse.Keşke o kötü ve istenmeyen anılar o vakum makinesiyle temizlenecek kadar baasit birer meta olsalardı. Bardak gibi olsaydı mesela, atıp duvara kırıp tuzla buz edebilseydik. O bağırışlar, hakaretler, yok saymalar, garezler, intikam naraları üzerine su dökülünce koskocaman balkon gideri gibi bir delikten yuvarlanıp akıverse.
Suyu yüzüme çarparken annemin ' canın yanmazsa büyümezsin ' dediğini hatırladım.
Daha ne kadar büyümem gerekiyor?
Daha ne kadar acı çekmem gerekiyor?
Beynimin raflarına kaç kötü anı daha sığar?
Ah evet... Doğru ya, beyinlerimiz sınırsız birer depo. Lanet olasıca herşeyi kaydediveriyor.
Sana sormuyor bile. Üstelik unutmaman gereken parolayı şıp geriye atıp, yıllar önce babandan yediğin dayağın her yerde karşına çıkmasına izin veriyor.
Havluya uzanırken istemsizce 1 saniyeliğine dahi olsa aynada kendimle çarpıştım. Ne o dedim kendi kendime?
Nerde senin kalkanın amazon kızı? Hani hepsini öldürüyordun erkeklerin? Hani senin feministliğin? Hani az mantıklı olunlar?
Hani kimse vaz geçilmez değildirlerin? Noldu? Adamın biri gelip hepsini yedirdi birer birer değil mi? Sapsade dümdüz bir adam, hiçbir artısı olmayan, ortalama tipi ve zekasıyla seni nasıl alt etti ama? 
Mutfağa yönelirken feliksin bacaklarıma dokunmasıyla irkildim. Ahh... canım kedim. Hemen alıp kucağımda sarmalayarak mutfağa gittim.
O da sana noldu der gibi yüzüme matah ve meraklı bir bakış fırlattı. Küçülen göz bebekleri üzerimde dolaştı. Sonra teselli eder gibi taraklı ve sert dili ile öpücüklerini kondurmaya başladı.
Saf sevgi bu muydu?
Benden birşey istemeden, beklemeden mi beni seviyordu?
Ben mama vermesem, oyuncaklarını elinden alsam beni yine sever miydi?
Komşum zehra hanımı bana tercih edip, ona gizli sahibelik yaptırır mıydı?
Sahi insan hem seviyor, hem aldatıyor olabilir mi?
İnsanlar mı kedilere benziyor kediler mi insanlara?
Yok canım daha neler... Hadi ye kızım mamanı... annen nasılsa düzelir.
Biraz gözyaşı, biraz kahve bolca zaman...
Yarası kabuk bağlar...

 

K.ŞEKEROĞLU

Devamını gör