2 Şair 1 Kavga

2-sair-1-kavga

Edebiyat tarihi de, tıpkı devletler tarihi kadar karmaşık savaşlarla doludur. Aynı kadını seven ya da kafiye için yaratılan savaşlar kelime kılıçlarıyla birer birer kalplere saplanarak yeni heyecanlı kanamalarla, geçmişin tozlu raflarında birer anı olarak kaldılar. Bu anılar bizler için büyük yaradılışlara, muazzam edebi eserlere meyil verdiler.

Aynı yıllarda yapıt vermiş şairler arasında tartışma, birbirine sataşma, amansız polemiklere girişme geleneği Türk edebiyatında neredeyse her dönemde görülmektedir. Tanzimat’ın ilk kuşağı içinde Namık Kemal-Ziya Paşa, ikinci kuşakta Recaizade Mahmut Ekrem-Muallim Naci, Servet-i Fünun yıllarında Ahmet Mithat-Cenap Şahabettin, Cumhuriyet döneminde Peyami Safa-Necip Fazıl, Peyami Safa-Nâzım Hikmet tartışmaları akla ilk gelenler arasındadır. Bu kavgaların bazıları edebiyat görüşlerine dayanırken bazıları ya siyasal eğilimlerden ya da tamamen kişisel nedenlerden kaynaklanır. Bazen de Peyami Safa-Necip Fazıl arasındakinde olduğu gibi intihal (çalıntı) meselesi tartışmaya yol açabilmektedir.

Tartışmalar sadece yazarlar-şairler arasında değil, bazen de yazar-şairlerle okuyucular ya da izlerçevre arasında cereyan etmiştir. Ahmet Haşim çevresinde cereyan eden tartışmalarda bu durumu görebilmekteyiz.

İkisi de edebiyat dünyasından ve birbirlerini tanımaktan uzaktır.
Yahya Kemal’in, Haşim’in şiirleri üzerindeki somut eleştirilerini ve tamirat çabasının örneklerini yine Uysal’ın söyleşisinde buluyoruz: “Ahmet Haşim de evvela Servet-i Fünun’u taklit etmiştir. ‘Firaz-ı zirve-i’ vs. der. Sonraları benim şiirimin dili ile değişip: ‘Bir kuş düşünür bu bahçelerde’ dedi. Sayemde bizim lisanımızda sade Türkçe söylemeyi anladı. Fakat asıl mesele Türkçenin estetiğini bulmakta idi. İşte Haşim buna erişemedi. ‘Zannetme ki güldür ne de lâle’ yanlıştır. ‘Zannetme ki güldür yahut lâledir’ doğrudur. Sonra: ‘Âteş doludur’ diyor. Ateşte imale yapılmaz. Üstelik ateş olan şey tutulmaz. Dokunulur ve hemen el çekilir. ‘Gülgûn’ da dememeliydi. Bu kelime divan dilinde var. Bizim lisana aklı erseydi, ‘Piyale’yi:

        Gül rengine aldanma yanarsın
        El sürme ateştir bu piyale


gibi bir söyleyişle söylerdi… Sonra eski dilde anınçün, bundan dolayı demektir. Yeni lisanda efgan yoktur. Şöyle demeliydi:

        Aksetmede sevda gecesinden
        Baştanbaşa feryad ile nâle


Elbette ki bizde de, Fransız münekkitleri gibi mısralara bakan hocalar ve münekkitler yetişip, bu huşulara dikkat edeceklerdir… Sonra Haşim, ‘Merdiven’de: ‘Eğilmiş arza’ diyor. Arza eğilmiş, denmez. Yere eğilmiş denir. Piyale, Bülbül, Merdiven hep bizim lisanla. Niye ‘O Belde’yi bizim lisanla söylemedi? Çünkü Yahya Kemal o zaman Paris’ten gelmemişti. Şair heyecanlanmış ve sinirlenmişti. Kendisinden başka bir şairin şiiri de çok sevilecek diye ödü kopardı. Hatta bir defa: ‘Acaba bu hafta öğrencilere Haşim’in hangi şiirlerini okutsam?’ demiştim… Birden yüzü karışıp: ‘O şiirden ne anlar ki çocukların zihnini o saçma sapan şeylerle yoracaksın.’ diye çıkışmıştı.” (Uysal, age, ss. 200-201)
Benzeri ifadeleri bir başka çalışmada da görebiliyoruz. Haşim ve Yahya Kemal hakkındaki güvenilir kaynaklardan olan, Abdülhak Şinasi Hisar’ın kitabında Yahya Kemal’in Haşim hakkındaki eleştirileri epeyce yer tutmaktadır. Haşim’in Göl Saatleri kitabı hakkında övgü dolu bir makale kaleme alan Hisar bu dönemde olan biteni kısaca şöyle aktarır: “Makalenin (Hisar’ın Göl Saatleri hakkındaki yazısı) yazıldığı zamanlarda Haşim’le Yahya Kemal’in araları hiç bozulmamıştı. Yahya Kemal, ‘Melâli anlamayan nesle aşina değiliz diyen Haşim büyük bir şairdir!’ demişti. Senelerden sonra Yahya Kemal, Ahmet Haşim için “Hiç şair değildir’ deyince, bu eski sözünü hatırlatmak istedim. Kendisi, ‘Fikrimi değiştirdim.’ diyebilirdi. Halbuki, ‘Hayır, ben böyle bir şey söylemedim!’ diye inkâr etti.” (Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Haşim Şiiri ve Hayatı, Hilmi Kit., İstanbul 1963, ss. 43-44)

kaynak:artfuliving

Yorum Yap

Yorumlar