Kudüs'e Sevdamız Bir Başkadır.!

kuduse-sevdamiz-bir-baskadir

Dünya üzerinde nadide köşelerden bir köşedir Kudüs. İnsanlık tarihi kadar eskilere giden bir geçmişi olan Kudüs’ün önemi hakkında farklılıklar olsa da hiç değişmemiş  ve Kudüs her vakit dünyanın gözbebeği şehirlerden biri olmuştur. Edebiyat dünyamız da Kudüs’e karşı hiçbir zaman duyarsız kalmamış, çağrışımları farklı olsa da Kudüs hep var olmuştur. Peygamber Efendimiz’den sonraki zamanlarda ortaya konan edebi eserlerde sevgi, hoşgörü merkezi, ilk kıble, peygamberler diyarı, miraca adım atılan kutsal belde olarak karşılık bulmuş Kudüs. İsrail’in Batı tarafından kollanmaya başlaması ile birlikte Filistin topraklarındaki yayılma politikasına hız vermiş, daha sonra da her gün şahit olduğumuz acılar ara verilmeksizin dünyanın gözü önünde yaşanmaya devam etmiş ve Kudüs’ün adı artık acı ve zulüm ile anılmaya başlanmıştır.

Adem Turan UHİM (Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi) tarafından desteklenen bir çalışma ile şair ve yazarların Kudüs için yazdıkları şiir ve yazıları bir araya 
getirdi. Benim Adım Kudüs adlı çalışmada Mehmet Akif İnan dışındaki bütün şair ve yazarlar hayatta. Yani seçki güncel eserleri sunuyor bize.

Mescid-i Aksa şairi dediğimizde aklımıza gelen ilk şair M. Akif İnan. Kitap, İnan’ın Mescid-i Aksa şiiri ile başlıyor.

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu

Adem Turan

ben Kudüs
bana çok kapıdan girilir
bir de aşk kapısından
o kapı kalp kapısı
o kapı gök kapısı
Mescid-i Aksa
ilk ve son durak
bende yükseldi Burak
bende yükseldi Aşk
göklerin Kutlu Seyyahı


Arif Ay

Yetmiş iki yerinden vuruyorlar
Düşmüyorsun
Yetmiş iki gül birden açıyor gül bedeninde
Yetmiş iki yürek patlıyor korkusundan
Nasıl da gözlerin Kerbelâ oluyor birden
Yüreğin nasıl da Filistin’e benziyor
Nasıl da…

Rıdvan Canım

Ahir zaman hikâyelerine muhaliftir Kudüs
İçinde müştak, peygamber çiçekli ve metruk
Dicle’nin ve Fırat’ın iştahlı sularıyla yıkanarak büyüyen 
Bağdat’ın, imamı Azamın ve Kerbela’nın haykırışıyla
Lambaların söndüğü, aynaların kırıldığı, ayın yere düştüğü
Zamanlara ait iklimlerde, Kleopetra’nın azgınlığıyla
Bu benim aşkımdır diyerek yanıp kül olsa da faydasızdır


Recep Garip

Çocuk gözüyle Kudüs
Ateş çemberinde gül
Camdan sığınaklarda
Darası alınmış kül

İbrahim Eryiğit

kudüs ışığı, Kudüs güneşi
yeşil yeşil büyürken
içimde korku dolu bulutlar
yarın kudüs’ten doğacak
aksa’nın kubbesinden havalandığında yeni bir kuş

Şakir Kurtulmuş

Aksa’nın pervazlarına tünemiş güvercinler
buğdaylar serpilmiş taşlı yollara
her tohum bir taş, her taş bir özgürlük
o taşları koru Allah’ım

Mehmet S. Fidancı

Her coğrafyanın esmer bir teni var.
Yüzümü ağartıp kapının eşiğinde bitap bir arzu gibi ahraz
belki ama yürüdükçe çoğalan bir şeydi söz.
Gölgesine yenilmiş güneşin ayetlerini okuyorum. Cebimde kirli bir ıslık,
Cebimde zülkarneyn hikâyeleri:
Yürünecek ne çok yol var.
Yol var fesadın iğvasından nasıl çıkar harfler bu makûl madde,
Yarım yüzyıllık yol, Kudüs hâlâ var.

Ömer İdris Akdin

Sokulur meymenetsiz bir harami gibi ihanet
yine de kimselere vermez kendini sevgili kudüs
sokulur gözü dönmüş bir mermi gibi ihanet

Ali Emre

bir kahpe yürek boylar cehennemi
altmışüç üveyik de uçar asumana
ellerinde peygambere şikâyet dilekçeleri

Nevzat Akyar

Çok oldu unutula zeytinin tadını
Ama zeytinin kokusunu unutmadım

Tarifsiz kederler içinde yaşamak
Böyle bir şeydir Filistin’de
Ölmek yitip gitmek hükümsüz
Bir kayıp ilanı gibi hayattan
Kaldırarak bütün taşları yerinden
Bir kılıç darbesi indirerek hayata
Hiç almayacağı o son dersi vermek

Özcan Ünlü

kutsal bir ilahi gibi
yalnızlığını içiyor şehir
ebabil kuşlarının şöleni göklerde
tetik ağır bu akşam yaşamak
kıyametin dansı eprirken gövdeler
kanar körfez
bitimsiz feryat

Ercan Ata

Bunlar Tanrı’nın bile düşmanları yavrum!
Sapına kadar Allahsız, sapına kadar bedbaht
Kendi küçük dünyalarının büyük zalimleri
Tanımamışlar; hep uzak yaşamışlar sevgiden
Sanma ki, yalnız seni sevmezler yavrum!
Bunlar kendi çocuklarını da sevmezler;
Her gece başını koyup yastığa, ağlarlar
Kendilerini sevmeye vakitleri yok yavrum!

Ünsal Ünlü

yanık kokusu var sözlerinde
söylenip tükendiğinde
bir avuç kül birikmekte
mecnun ağacının dibinde

Tunay Özer

Ezgiler, marşlar, bayraklar…
Her gün yeniden taze bir tel’in
Kırk yamalı bohça gibi dilimiz
Dilimiz, diline rehin verilmiş akrebin

Nadir Aşçı

Canımı aldım taş eyledim kapına
Zalimin kurşunu bana değsin Ey Aksa
İnanmış çocukların kundağında
Gerili bir ok gibi semaya salınıyor.

Yunus Emre Altuntaş

Düşen bir taşı sağıma kardeş yapıyorlar
Bu şehir elden ve gözden sakınarak uykuya
Dalan çocukların tırnaklarını yemenin masumluğuyla
Gölgeler içinden geçip kalbine ırmaklar çiziyor

Mehmet Tepe

Toza toprağa bulanmadan ne güzel savaştım
ne güzel öldürdüm düşmanımı kana cana bulaşmadan
anne bak ben mücahit oldum klavyeden kalkanım
sözüm kılıç olmuş anne bak bin beğeni aldım

Cahid Efgan Akgül

ey bilânihâye kanla irkilen toprak
burada başlamamış mıydı İsra, o kutlu gece?
sokakların ak mezar taşların yalnızlığı

 

Yorum Yap

Yorumlar