isimden-numara-sorgulama

İsimden Numara Sorgulama

En çok tercih edilen alanlardan biri olan isimden numara sorgulama işlemini her bilinmeyen numaralar servisi yapamaz. Yapamaz çünkü gerekli teknoloji ve ekip bulunmamakta. Hal böyle olunca ya karşınıza dolandırıcılar çıkıyor yada işi bilmeyen ama samimi firmalar ile karşı karşıya eliyorsunuz. Aslında işin nasıl yapılacağı çok basit. 1.si Teknolojinin çok iyi kullanılması ve gerekli teçhisatların bulunması gerekiyor. 2. si ise sizleri anlayabilecek ve her sorduğunuz soruyu cevaplayabilecek kalifiyeli birilerin olması. Biz sizlere bu hizmeti sunmak adına kendimizi her geçen gün güncelliyor ve geliştiriyoruz. Sizden alacağımız daha doğrusu talep ettiğimiz ücretin parasını helal etmenin derdindeyiz. Bildiğiniz üzere bilinmeyen numaralar servisini birçok alan için arayabilir hizmet alabilirsiniz. Belkide bunlardan en çok kullanılan'ı isimden numara sorgulama işlemidir. Sizlere bu hizmet karşılığında hem cüzzi rakamlar talep ediyor hemde işimizi profesyonel bir şekilde yapıp sizlere istediğiniz bilgileri sağlayabiliriz. Bundan dolayı bizleri tercih etmenizi istihram ediyoruz.

emlak-projeleri

emlak projeleri

İş stresi,trafiğin verdiği yorgunluk,şehrin o gürültüsü insan psikoloji'sini kötü etkilediği için çoğu zaman  sağlık problemleri yaşanabiliyor. Ülkemizde bazı inşaat firmaları bu tür ortamlardan uzak tutmak için bünyesinde sosyal faaliyetlerini sürdürebileceğin gerek havuz,gerek spor salonları gerek yeşil alanlı,gerek çocuk parklı yada diğer önemli bazı faaliyetleri de projeye dahil ediyorlar. Hal böyle olunca konutlar biraz daha çekici hale geliyor.  Bu durum hemalıcıya fayda sağlıyor hemde satıcı yaptığı evi satmaktan zorluk çekmiyor.  Bu tür faaliyetleri bünyesinde bulunduran projelerin diğer bir amacı ise konfor.  İnşaat'ta kullanılan malzemeler,mimari yapısı konfor'u etkileyen etmenler diyebiliriz. Düşünün ki  Balkonda kahvenizi içmek istiyorsunuz,bunun için güzel bir balkona ihtiyaç vardır hiç şüphesiz. Kimisi kitap okumak için projede kütüphane,kimisi resim çizmeyi sevdiği için,resim salonu görmek ister. Renkler ve zevkler tartışılamaz sözünü hedef alarak bu saydığımız yapıların tamamını bünyesinde bulunduran Konut projeleri mevcuttu.
Ülkemizde'ki
emlak projeleri  ve emlak haberleri gün geçtikçe gelişiyor,projeler geliştiği için ciddi bir rağbet olduğu için otomotik olarak emlak haberleri piyasada çoğalmaya başladı.  Yapılan Projeler genelde insanların hayat yaşama standartlarını artırmayı hedefliyorlar.  Mimarisiyle göz kamaştıran içerisinde sosyal faaliyet bulunduran yapılar şu anda popüler durumda.

sairlerimizden-denizleri-anlatan-siirler

Şairlerimizden Denizleri Anlatan Şiirler...

Edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan bir çok şairimiz tarafından yazılmış olan en önemli şiirleri bugün sizlere yazımızla paylaşmak istiyoruz.Bu noktada sizlere sunulack olan ve deniz üzerine yazılmış olan birbirinden güzel şiirler olduğunu da unutmamanız ve bu kapsamda bu şiirlerde denizlerin güzelliklerini de anlatmış olmanız gerekiyor.Deniz ile ilgili şiirlerden bir kaç tanesini de bu yazımızda bulabilirsiniz.


Bir Ölü Dalga, Edip Cansever

Bir ölü dalga, şuramda tam
Coşkusu içinde saklı, gürültüsü
Bu kuru dal parçasını o getirdi dün akşam
Bıraktı yüreğime, en önce beni gördü
Yok hayır, yalnızca beni gördü de ondan
Konuşur gibiydi çünkü dokundukça gövdeme
Bir yangına daha uğrasam
Bir yangına daha uğrasam.

Her şeyden habersizdim önce
Bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
Senin çocukça gülüşüne benzer bir gök
Tersyüz ettikçe onları bir solan bir parıldayan
Bak, sana bir şey söyleyeyim mi
Vardır ya hani bir deniz kazasından
Yeni kurtulmuş bir kız çocuğunun gözleri
Bir yaşam boyu şaşkın ve kımıldamadan bakan
O kadar bencilim ki, anla
Sana verdim ben bu gözleri, ben armağan ettim anlaşılan.

 Denizi Anlatıyor, Turgut Uyar
adı çok duyulmuş bir ozan değildi
Tonyalı balıkçılar arasında
-onlar ki her türlü balığı tutarlardı denizden-
ama iyi bir ozandı
bütün söylentilerin tersine
denizde de olabilirdi sandalla
uzun geçmişli denizle
gün batımında var olan
ve gün doğumunda da


Göller Denizler, Cemal Süreya
Ölüm mü,
Bir gölün dibinde durgun uykudasın.

Denizler?
Tanrılar karıştırır durur denizleri..

 

Hayatızın bir deniz suyu kadar su gibi geçmesini ve bu noktada da sizler okurken kendinizi huzurlu hissetmenizi temenni ederim...

Sinem Özdemir

edebiyatimizda-anne-hikayelerinden-birkac-alinti

Edebiyatımızda Anne Hikayelerinden Birkaç Alıntı!

Anne üzerine yazılmış birbirnden farklı ve oldukça duygu yüklü şiirlemiz olduğu gibi hikayelerimiz de var bu yüzdendir ki anne hikayeleri hem acıklı bir yere sahip hem de edebiyatımızda da bir kilit taşı özelliği taşır bu açıdan baktığınız zaman bu hikayeler bizi hüzünlendirirken düşündürmüştür.Bugün sizlere edebiyatımızda değerli  bir yre sahip olan santçılarımızın anne hikayalerinden alınıtılar yapacağız.

 


1. Halide Edip Adıvar (1884 – 1964) – Ana Hisleri (Harap Mabetler), 1911
Edbiyatımızın en değerli sanatçılarından bir tanesi olan yazarımız romanlarında enel de millte ve vatan duygusunu bizlere oldukça iyi bir şekilde yansıtabilmeyi de başarmıştır.Bununşa birlikte hikayelerinde de bunlardan alıntılar yapmaktadır.Bu hikayesinde bir annenin içinde yaşamış olduğu ve biiktirdiği acıları ve bunların karmaşasını bizler yansıtmaktadır.

“Anne, anne!” dedi ve bir fısıltı derecesine indirdiği sesinde müşfik bir samimiyetle devam etti. Kardeşim için korkuyorsun değil mi? Fakat benim annem kaç senedir orada, korkma kardeşimi koynuna alır yatar, hem bilsen nasıl sarılır da insanı ısıtır. Ben koltuğun üstünde hıçkırırken, o ufak kolları boynumda “Ben artık senin çocuğun olayım olmaz mı?” dedi. Şimdi benim küçük öksüze ihtimamlarım beyhude olmadığına, yavrumun harap mezarlıklarda bir kadın şefkatine, bir kadının boş kollarına sığındığına yanık ruhum inanmak istiyor, küçük Nesrin annesine arkadaş yolladığım kardeşine mukabil kalbimi ısıtıyor ve boş kollarımı dolduruyor.”

2. Halikarnas Balıkçısı (1890 – 1973) – Yol Ver Deniz! Bir Ana Taşıyoruz (Merhaba Akdeniz), 1962
Oldukça sade anlaşılı ve özgün bir dil ile okuyuculara adeta bir anne hikayeleri klasiği yaşatıldığı  ve onun yaşatıldığı hüzünleri bir bütün halinde yansıtır.

“Fatma’yı sedyeyle gemiye taşıdılar. Kayığın ambarına koydular. Fırtınaya rağmen geminin bütün yelkenlerini açacaklardı. Çünkü kadını ölmeden yetiştirmek gerekti. Yelkenleri issa ederken yirmi gemici hep bir ağızdan “Savulun dalgalar, engine gidiyoruz… Yol ver deniz biz denizciler geliyor” şarkısını tutturdular. Tam pupa gidecekti. Ön ve arka direklerin büyük randa yelkenlilerinin birini sancak, ötekisini iskele tarafına ayı kulağı açtılar. Bu iki yelkenden başka bez namına kayığın ne kadar kanadı varsa hepsini üst üste gerdiler.”


3.Tahsin Yücel (1933 – 2016) – Dokuz Ay On Gün (Haney Yaşamalı), 1955
Bu öykülerde genelde toplumun kendi içinde yaşamış olduğu ve baş edemediği iç ve dış fikir çatışmaları ve kültürel bir eksiklik aynı zamanda da duygular yeterince hakim olamama gibi izlenimler taşımak gerekir.Bunu anne hikayeleri ile en güzel şekilde yansıtılmak istenmiştir aşağıda bu hikaye kitabiından belli bir kesit verilmiştir.keyifli okumalar dileriz.

“Hiçbir şey istememişti senden, ama herşeyini vermişti. Hep geleceğim demişti, gelmişti de. Çocuğumuz da burada doğacak ondan sonra hiç gitmeyeceğim diye fısıldamıştı kulağına. İşte bekliyordun, hesabın tamamdı, kuşkun yoktu geleceğinden. Çoktandır görünmüyordu ama ne çıkardı? Sancılar içinde de olsa gelecekti bu akşam biliyordun. Gözlerini yollara diktin, uzun uzun yollara baktın. Yanakları pembe pembe bir bebek düşündün. Adını Yılmaz koyacağım dedin. Yanakları pembe pembe bebek bütün sisleri dağıtıverdi birden, karanlıkları eritti. Şıkır şıkır bir dünya doğdu içine. Gözlerini kapadın, gülümsedin. Ama birdenbire irkiliverdin birden, arkalarda bir yerden dertli bir türkü yükselmişti.”

Sinem Özdemir

Son Yazılar

Sollama için İpucu
  • 12.8.2021 00:41:10
  • 0 Yorum
  • 695

Sollama, sürüşün son derece önemli bir aşamasıdır. Karmaşıktır ve birçok duruma bağlıdır: araç ivmesi, güç, yol durumu, görünürlük ve tabii ki sürücü. Bunlar, Sollama sırasında dikkat etmeniz gereken bazı temel İpuçlarıdır. istanbul vipvito kiralama

1. Her zaman aynaları kullanın

Aynaların kullanımı çok önemlidir. Eğer varsa, bunun bir nedeni var. Sollamadan önce en az 2 kez bakmanız gerekir. Birçok trafik kazası bunun bir sonucudur.

2. kötü görüş durumunda Sollama kaçının

Sis, Yağmur veya kar nedeniyle zayıf görünürlük durumunda, Sollama çok tehlikelidir. Hareketin bazı katılımcılarını atlayabilir ve olaylara dönüşebilirler. Gerekli olmadığında sollamayın ve her zaman aynaları kullanın!   istanbul vipvito kiralama

3. yol işareti buna izin vermiyorsa Sollamayın

Yol işaretlemesi gerçekten önemli. Sollama sırasında gözlemlemek önemlidir. Bu şekilde yapılır ve yol Sollamaya izin verirse karar verilir. Buna izin verilmezse, bir nedeni vardır.

4. hızı ve ivmeyi değerlendirin

Kentsel alanların dışında yüksek hızda Sollama çok hızlı ve doğru bir şekilde yapılmalıdır. Yaklaşan araçların mesafesini ve hızını tahmin etmeniz ve daha sonra harekete geçmeniz gerekir. Daha hızlı dene. Gaz pedalına basarsanız ve araba hızlanmazsa, daha düşük bir vitese geçmelidir.

5. Solladığınız arabayı dikiz penceresinde görmüyorsanız sağa doğru sürmeyin

Bu çok önemlidir, çünkü şehir dışındaki hız çok daha yüksektir ve ezdiğiniz aracın nasıl hızlanacağını bilmiyorsunuz. Sol şeritte çok fazla kalmamaya çalışın, çünkü araba çok uzak görünse bile, çok güçlü olabilir ve çok hızlı hareket edebilir. Bu nedenle, ani bir durak için zor olabilir, bu yüzden yolun sağ tarafında hızlı bir şekilde sürmeniz gerekir.  istanbul vipvito kiralama

6. Bir Flaşörün zorunlu kullanımı

Birçok sürücü, sollama, baypas etme ve sağ şeritte sürüş sırasında her zaman dönüş sinyalleri vermez. Işık sinyalini açmak, diğer yol kullanıcılarını niyetleri hakkında bilgilendirir. Bu her şeyi kolaylaştıracaktır, çünkü eğer açmazsanız, Eylemleriniz tahmin edilemez ve diğerleri ne yapacağınızı ve ani Eylemlerinize nasıl tepki vereceğinizi bilmiyor.

7. dar veya kafa karıştırıcı dönüşlerde Sollamayın

Dönüşlerdeki hız daha düşük olmalıdır, ancak bu "hızlı" sürücülerin riskli önlemler almasına neden olabilir. Bu hükümlere uyulmaması, ciddi yaralanmalara neden olan birçok kazaya yol açmıştır.

Devamını gör
Jacques Goldstyn-Canım Ağacım
  • 17.8.2018 10:44:18
  • 0 Yorum
  • 1520

Kanadalı sanatçı Jacques Goldstyn hem yazıp hem resimlediği Canım Ağacım’da, bir çocukla bir ağacın kurduğu dostluğu, incelikli çizgiler ve kelimelerle örülü bir öyküyle anlatıyor. Diğerlerine benzemeyen bir çocuksanız ve bunu pek de umursamıyorsanız, pekâlâ bir ağaçla arkadaş olabilirsiniz! Yaşlı bir meşe ağacı olan Bertolt, çocuk için yalnızca bir saklanma yeri değil, aynı zamanda bir labirent, bir kaledir. Bir gün yeniden bahar gelir ama Bertolt’un dalları bir türlü tomurcuklanmaz… Bir kedi ya da kuş öldüğünde ne yapılacağını bilirsiniz. Peki ya bir ağaç öldüğünde?

“Bertolt yapraklarla kaplandığında kimse beni görmez.

Ama ben herkesi görürüm.

Klivyalarını sulayan papaz efendiyi…

Noterin kızı Marie-Chantal ile lağımcının oğlu Kevin’in sık sık öpüştüğünü…

Fırıncının güneşlenen karısını…

Griotte Amca’nın ağacından kiraz araklayan Bayan Briscard’ı…

Bakkalın sundurmasından boş şişeleri çalıp sonra ona tekrar satacak olan Fafoin ikizlerini…

Bir tren vagonuna grafiti çizen şişko Castrelaut’yu…

Av için tuzaklar kuran postacıyı…

Çimleriyle kafayı bozmuş Bay Monsanteau’yu…

Mısır tarlasındaki Corine’i görürüm.”

Devamını gör
Ayşe SARISAYIN Kimdir?
  • 17.8.2018 10:43:02
  • 0 Yorum
  • 1500

Ayşe Sarısayın, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi Kimya Mühendisliği  bölümünden (1981) ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne bağlı İşletme İktisadı Enstitüsü’nden mezun oldu (1986). Uzun yıllar ilaç sektöründe yönetici olarak çalıştı. Evli ve bir oğlu var, İstanbul’da yaşıyor.

Babası Behçet Necatigil’in çeviri şiirlerini (Yalnızlık Bir Yağmura Benzer, Adam Yayınları, 1984) ve aile mektuplarını (Serin Mavi, YKY, 1999, Selma Esemen ile birlikte) yayına hazırladı. Behçet Necatigil’e ilişkin anılarının yer aldığı “Çok Şey Yarım Hâlâ” adlı kitabı, 2001 yılında yayımlandı (YKY).

“Denizler Dört Duvar” (Can Yayınları, 2003) adlı ilk öykü kitabı 2004 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne, “Yorgun Anılar Zamanı” (Can Yayınları, 2004) 2005 Sait Faik Hikaye  Armağanı’na, “Karakalem Resimler” (Can Yayınları, 2008) adlı öykü kitabı ise Dünya Kitap dergisinin 2008 Yılın Telif Kitabı Ödülü’ne değer görüldü.

“Erdal Öz, Unutulmaz Bir Atlı” adlı biyografi çalışması ile Istanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nca desteklenen İstanbulum projesi kapsamındaki “Beşiktaş, Yollar ya da Anılar Boyunca” adlı kitabı 2009 yılında yayımlanan Ayşe Sarısayın’ın çocuklar için yazdığı kitapları da var: "Kedimin Adı Çamur" (Can Çocuk, 2010), "Köpeğimin Adı Erik” (Can Çocuk, 2013) ve “Kaplumbağamın Adı Meraklı” (Can Çocuk, 2015).

2014 sonunda çıkan ilk romanı “Ansızın Günbatımı”nın (Can Yayınları) ardından, “İlkgençlik Çağına Öyküler” antoljisinin üçüncü cildini (Selim İleri’yle birlikte, Everest Yayınları, 2014), Erdal Öz’ün “Günlükler”ini (“Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?”, Can Yayınları, 2016) yayına hazırlandı. Selim İleri’yle yaptığı edebiyatta 50 yıl nehir söyleşisi “O Aşk Dinmedi” 2017’de yayımlandı (Everest Yayınları).

Almancadan çeviriler de yapan Sarısayın’ın Siegfried Lenz’den çevirdiği "Almanca Dersi" (Deutschstunde) romanına (Everest Yayınları, 2012) Dünya Kitap Dergisi 2012  "Yılın Çeviri Kitabı" ödülü verildi.

http://www.aysesarisayin.net

Devamını gör
Ayşe Sarısayın-Denize Yazıldı
  • 16.8.2018 10:30:13
  • 0 Yorum
  • 1449

“Terk edilmiş, virane bir binayı yaşanası bir eve, kurak bir toprak parçasını sahici kahkahaların çınladığı bir cennet bahçesine dönüştürdüğümüz, burada yeni bir dünya, huzurlu bir sığınak ve sınırlı ilişkilerden derin bir dostluk, hatta kocaman bir aile yarattığımız yılların, bu şenlikli, patırtısı gürültüsü eksik olmayan kalabalık ailenin eksilmeden önceki rengi: Mor!

Tüm renkler mora çalıyor, gün günden mor, bir eksik mor.

Begonviller uzaklarda.

Yaz gelecek mi, gelecek mi gerçekten?”

Ayşe Sarısayın, sıra dışı bir kadının, Elif Daldeniz Baysan’ın iki dil ve kültür arasındaki gelgitlerle şekillenen portresini sunuyor okurlara.

Elif ve çevresinin kurmaya çalıştığı başka bir yaşamın öyküsünü, düş ve düşbozumlarını aktarmanın ötesinde çok dillilik, kültür, seçilmiş aile gibi kavramları açımlayan, 
ölümle baş etme çabalarını sorgulayan bir kitap Denize Yazıldı. Denize yazılan ve Elif’in son evi Heybeliada’dan usulca dalgalara emanet edilen bir dostluk öyküsü…

Ayşe Sarısayın’ın Can Yayınları’ndaki diğer kitapları

Denizler Dört Duvar, 2003

Yorgun Anılar Zamanı, 2004

Karakalem Resimler, 2008

Erdal Öz/ Unutulmaz bir Atlı, 2009

Ansızın Günbatımı, 2014

Devamını gör
Hane Başına Düşen Kitap Sayısı
  • 16.8.2018 10:28:23
  • 0 Yorum
  • 1448

Medya takip kurumu Ajans Press, Avrupa ülkelerindeki hanelerde bulunan ortalama kitap sayılarını ele alan araştırmayı inceledi. Ajans Press’in Ekonomik Kalkınma ve  İşbirliği Örgütü (OECD) verilerinden ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre,Türkiye’de en üst sosyoekonomik dilimde yer alan hanelerde,ortalama kitap sayısı 179 olarak belirlendi. 

2015 yılı verilerine dayanan raporda, birinci sıraya yerleşen Avrupa ülkesi ise 423 kitap ile Lüksemburg olarak görüldü. Listenin ilk sırasına yerleşen Lüksemburg’u  Macaristan takip etti. 414 kitapla listenin ikinci sırasında yer alan Macaristan’ı, 346 kitapla Almanya, 331 kitapla Lihtenştayn, 323 kitapla Avusturya,322 kitapla da Norveç izledi. Buna karşın en üst sosyoekonomik dilimde yer alıp evinde en düşük kitabı bulunduran ülke 172 kitapla Hırvatistan oldu. Hırvatistan’ı 179 kitapla Türkiye, 215 kitapla Sırbistan, 226 kitapla ise Slovakya takip etti.

ITS Medya ve Ajans Press’in gerçekleştirdiği medya incelemesinde konuyla ilgili yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu. Gerçekleştirilen medya araştırmasında,  2018 yılı içerisinde yazılı basına kitaplarla ilgili 97 bin 675, geçtiğimiz yıl 151 bin 852, 2016 yılında ise 121 bin 482 haber çıkışı tespit edildi. TÜİK’ten elde edilen bilgilere göre, geçtiğimiz yıl Türkiye’de 58 bin 27 kitap yayımlandığı tespit edilirken, 212 elektronik kitap, bin 767 web tabanlı elektronik kitap, 26 konuşan kitap ve 303 diğer olmak üzere toplamda bu sayının 60 bin 335’e çıktığı belirlendi.

Devamını gör
Ceyhun Atuf KANSU Kimdir?
  • 15.8.2018 10:23:14
  • 0 Yorum
  • 1562

1919 yılında İstanbul’da doğdu, 17 Mart 1978’de Ankara’da öldü. Eğitimci ve politikacı Nafi Atuf Kansu´nun oğlu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Babasıyla birlikte 1921´de Ankara´ya gitti. Ankara Gazi Lisesi´ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları uzmanı oldu. Turhal Şeker Fabrikası, Ankara Şeker Fabrikası ve Etimesgut Şeker Fabrikası´nda hekimlik yaptı.

İlk şiiri lise öğrencisiyken okul dergisinde yayınlandı. Ardından şiirleri İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Yücel, Millet, İstanbul gibi dergilerde yer buldu. Olgunlaşmış bir şiirle kuşağının önde gelen temsilcileri arasında yerini aldı. Bu dönemdeki şiirlerinde toplumsal sorunlara ağırlık verdi. Halk dilinden, halk söyleyişlerinden geniş biçimde yararlanarak, halkın özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve yaşama savaşımını coşkulu bir söyleyişle dile getirdi. Şiirlerinin kaynağını hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa oluşturdu. "Çocuk" dergisinde masalları, Vakit ve Ulus gazeteleri ile Varlık, ve Seçilmiş Hikayeler dergilerinde öyküleri de yayınlandı. 1986´dan başlayarak adına bir şiir ödülü kondu.

Edebi Kişiliği:

* İlk şiirlerini hece vezniyle ve halk şiiri etkisiyle yazmış daha sonra Garip şiirine yakın bir şiir anlayışı benimsemiştir. Orhan Veli etkisindeki bu döneminden sonra “Toplumcu” anlayışla şiirler yazmıştır.

* Görevi nedeniyle gittiği Anadolu’nun en ücra köşelerinden, memleketin farklı yöresindeki insanların acılarını dile getirmiştir.

* Çocuk doktoru olarak gittiği köylerde insanların, özellikle çocukların yoksulluğunu, acılarını, hastalıklarını tüm samimiyetiyle şiirlerinde dile getirmiş ve gözlemlerinden dolayı üzüntü duymuştur.

* Çocukların acılarının edebiyatımızda sembolleştiği isim, Ceyhun Atıf Kansu’dur.

* Şiirlerinin kaynağı hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğadır.


ESERLERİ

Şiir: Bir Çocuk Bahçesinde, Bağbozumu Sofrası, Çocuklar Gemisi, Yanık Hava, Haziran Defteri, Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı, Buğday Kadın Gül 
ve Gökyüzü, Devrimcinin Takvimi

Düzyazı: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Köy Öğretmenine Mektuplar, Tonguç’un Kitapları, Atatürkçü Olmak, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, Balım Kız Dalım Oğul, Halk Önderi Atatürk, Cumhuriyet Ağacı, Sevgi Elması, Cumhuriyet Bayrağı Altında

Devamını gör
Diana Crane’den Moda ve Gündemleri
  • 15.8.2018 10:21:23
  • 0 Yorum
  • 1604

Giyimini dert edinen her birey belli ölçülerde başkalarının giyimlerini taklit etmez mi? Semt pazarlarından alınan ünlü markaların taklitleri bir sınıf atlama isteği olmasın? Neden kadınlar rahatça pantolon giyerken erkekler etek giyemez? Takım elbise ile blucin ve tişört arasındaki gerilimin kökenleri nelerdir? Peki, giyim tarzlarına dair fikirleri ilk kim ortaya atar, ilk kimler benimser, sonra kimler onları takip eder? Giysiler nasıl oldu da artık sınıfımızı değil de yaşam tarzımızı gösterir hale geldi? Örtünmek için kullandığımız giysileri nasıl oldu da görünmek için giymeye başladık, izleyen/izlenen olduk, birer görüntüye dönüştük? Gündelik hayatımızın her hücresine sinmiş olan iktidar, insanın dış görünüşünün ayrılmaz bir parçası olan giysileri de “toplumsal kimlikleri empoze etmek için kullanır.” Giysiler aynı zamanda “bir toplumsal denetim biçimi olarak” işlev görür, sınıflar arası sınırları çizer, bireylere cinsiyet normları dayatır. Ama aynı zamanda, bireylerin gizil toplumsal kimliklerini ifade etmelerine olanak tanıyan, bu sınırları belirsizleştirme ve normları yıkma gücüne sahip olan da yine giysilerdir.

Crane, Moda ve Gündemleri adlı kitabında, toplumsal kimliğin giyimle ifade edildiği XIX. yüzyıl Fransız, İngiliz ve Amerikan toplumlarıyla; yaşam tarzı, cinsiyet, cinsel tercih, yaş ve etnik kökenin, gardıropların kuruluşunda bireyler için daha anlamlı olduğu geç dönem XX. yüzyıl Amerika’sını kıyaslıyor; sınıfsal görüngü olarak giyimden, pazar ve kimlik görüngüsü olarak giyime evrilen süreci inceliyor. Medya, film ve popüler müzikle şekillendirilen küresel moda pazarı ile giyimin, kimliğin toplumsal kuruluşu süreçlerini nasıl belirlediğini gösteriyor; giysilerin üretim, kullanım ve yayılım biçimlerindeki değişikliklerin sınıflı toplumlardan “parçalı” toplumlara geçişimizde adeta bir yol haritası oluşturduğunu gösteriyor. Ona göre, XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın ilk yarısında giyinme biçimleri sosyal sınıf ve statünün kamusal alandaki göstergeleriydi. Günümüzün tüketime dayalı çok parçalı toplumlarında ise bunlar esas olarak, medya süreçlerinin belirleyici hegemonyası altında sonsuz çeşitlilikte kimlik arayışı çabasının göstergeleri ve ifadeleri haline gelmiştir.

Diana Crane Kimdir?

Pennsylvania Üniversitesi’nde Sosyoloji Profesörü. Amerika’da Yale, Johns Hopkins Üniversiteleri’nde, Fransa’da Poitiers ve Colombia, Hollanda’da Erasmus  üniversiteleri’nde hocalık yaptı. 1996’da Moda ve Gündemleri kitabının çalışmaları için Fransa’da Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de ziyaretçi profesör olarak bulunmuştur.

Devamını gör
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU Kimdir?
  • 14.8.2018 10:43:29
  • 0 Yorum
  • 1549

Yakup Kadri, 17.yüzyılın sonlarından başlayarak, Saruhan vilayeti denilen Aydın ve Manisa bölgesinde hüküm sürmüş Karaosmanoğlu sülalesindendir. Mısır´da İbrahim Paşa konağına yerleşen ve orada İkbal Hanım ile evlenen Kadri Bey´in oğludur. 27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İbrahim Paşa´nın ölümü üzerine 6 yaşında iken ailesiyle  birlikte Manisa´ya geldi. İlk öğrenimine Fevziye Mekteb-i İbdidadisi´nde başladı. 2 yıl sonra da İzmir idadisine gönderildi(1903). Şahabettin Süleyman ile arkadaşlığı buradan gelir. Ama öğrenimini tamamlayamaz. Babası da o öğrenime başlamadan ölmüş. Aile yeniden Mısır´a dönünce İskenderiye´deki Freres´ler Fransız okuluna girdi. Burada bir yıl okudu. İdadi özlemi onu İzmir´e çektiyse de, tatilini geçirmek için geldiği Mısır´da (1906) Jöntürklerle tanıştı, İzmir´e dönmekten vazgeçti. Sınava yeniden girdiği Freres´ler okulunda iki yıl sonra bakaloryasını vererek ortaöğrenimini tamamladı.1908´de ailece yurda döndüler. İstanbul´a yerleştiler. Yakup Kadri Mekteb-i Hukuk´a girdi. Ama bitirmeden, üçüncü sınıftan ayrıldı. Bu arada İbsen´den esinlenerek yazdığı Nirvana adlı tek perdelik oyunu yayımlanmış, arkadaşı Şahabettin Süleyman´ın aracılığıyla Fecr-i Ati topluluğuna katılmıştır. Bir yandan Fecr-i Aticilere yönelik eleştirilere cevap vermekte, bir yandan da Servet-i Fünun´da küçük hikayeler yayımlamaktadır. Mensur şiirleri de bu ilk döneminin ürünleridir. 

1912´de tüberküloza yakalandığını öğrenir ama 1916´da tedavi için İsviçre´ye gidebilecek, 3.5 yıl orada kalacaktır. Bektaşilikle ilgisi de bu yıllarda, İsviçre´ye gitmeden öncedir. O sıralar Paris´ten yeni dönmüş olan Yahya Kemal´in de etkisiyle Yunan ve Latin kaynaklarına dayalı yeni bir sanat anlayışını savunmaya başlamıştı. Ayrıca, Doğu mitolojisiyle de ilgileniyor, bir mistisizme yöneliyordu. Bu eğilim onu Bektaşi tekkesine itti. Gözlemlerinden yararlanarak Nur Baba romanını yazdı ama karşılaşacağı tepkiler, İsviçre´ye gidişi romanın yayınlanmasını engelledi. 1913´de ilk hikaye kitabını çıkarır: Bir Serencam.Ama önce Balkan,ardından da Birinci Dünya Savaşı, bu savaşlarla gelen yıkım,Yakup Kadri´de bir değişime yol açacak, sanatın “şahsi ve muhterem” olduğu düşüncesinden yavaş yavaş uzaklaşacaktır. Mondros antlaşmasından sonra onu İkdam yazarı olarak görürüz(1919). Güncel olayları izleyen, Kurtuluş Savaşı´nı destekleyen bir gazetecidir artık. Hikayeleri de Mili Mücadele ile ilgilidir. Daha sonra o günlerin ürünü olan makalelerini Ergenekon´da toplayacaktır. 


1921´de Ankara´nın çağrısı üzerine Anadolu´ya geçti. Görevli olarak Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerini dolaştı. Önce Mardin(1923-1931), sonra Manisa  milletvekili oldu(1931-1934). Evliliği de bu dönemdedir. Mutasarrıf Asaf Bey´in kızı Burhan Asaf Belge´nin kız kardeşi Leman hanımla evlenmiş (11 Ekim 1923); yine bu  dönemde Kiralık Konak, Nur Baba adlı romanlarını yayımlamış. Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde makaleler yazmış (1923-1925), tedavi için ikinci kez gittiği (1926) İsviçre´den “Ağrı Dağlarından” başlığıyla izlenimlerini kaleme almıştır. 1932 yılı ise Yakup Kadri için ayrı bir önem taşır. Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ve Şevket Süreyya Aydemir ile birlikte Kadro dergisini çıkardılar. Büyük yankı uyandıran ve tartışmalara yol açan romanı Yaban´da aynı yıl yayımlanır. Başlangıçta ilgiyle karşılanan Kadro´da savunulan düşünceler zararlı bulunarak derginin imtiyaz sahibi Yakup Kadri, Tiran elçiliğine atanınca (1934) dergide kapanır. Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942) elçilikleri izler. Tahran elçiliğinden sonra (1949-1951) emekli oluncaya kadar kalacağı Bern elçiliğine yeniden getirilecektir. Zoraki diplomat adlı anıları bu yılların ürünüdür.1955´te emekli olunca yurda dönerek çeşitli dergi ve gazetelerde yazılarını sürdürdü. 27 Mayıstan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. 1961´de Manisa milletvekili oldu. 1957´de de Ulus gazetesinin baş yazarlığını üstlenmiştir. 1962´de Atatürk ilkelerine ters düşüldüğünü ileri sürerek CHP den istifa etti.1965´ten sonra ise politikadan çekildi. Son görevi, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanlığı idi. 13 Aralık 1974´de Ankara´da öldü. İstanbul´da, Beşiktaş´ta Yahya Efendi mezarlığında annesinin yanında yatmaktadır.

ESERLERİ:

Roman:

Kiralık Konak (1922)
Nur Baba (1922)
Hüküm Gecesi (1927)
Sodom ve Gomore (1928)
Yaban (1932)
Ankara (1934)
Bir Sürgün (1937)
Panaroma (2 cilt, 1953)
Hep O Şarkı (1956)


Hikâye (Öykü):

Bir Serencam (1914)
Rahmet (1923)
Milli Savaş Hikâyeleri (1947)

Mensur Şiir:

Erenlerin Bağından (1938)
Okun Ucundan (1940)

Tiyatro:

Nirvana (1909)
Veda (1909)
Sağanak (1929)
Mağara (1934)

Hatıra (Anı):

Zoraki Diplomat (1955)
Anamın Kitabı (1957)
Vatan Yolunda (1958)
Politikada 45 Yıl (1968)
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)

Monografi:

Ahmet Haşim (1934)
Atatürk (1946)

Makale-Deneme:

İzmir'den Bursa'ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte)
Kadınlık ve Kadınlarımız (1923)
Seçme Yazılar (1928)
Ergenekon (iki cilt, 1929)
Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin'in Albümünden (1942)

Devamını gör
Kitap Kafeler
  • 14.8.2018 10:37:45
  • 0 Yorum
  • 1616

Türkiye’de giderek artan kitap-kafe kültürü, İzmir’de de gençler ve kitap tutkunları tarafından ilgiyle karşılanıyor. Alsancak çevresinde yoğunlaşmış olan bu kafeler,  müşterilerine sattıkları kitapları inceleme ve okuma fırsatı verirken, aynı zamanda çay, kahve gibi hizmetlerle rahat bir ortam sağlıyor. İnsanlar buralara gelip, merak ettikleri, ilgi duydukları kitapları samimi bir ortamda uzun uzun inceleyebiliyor. Bazı kafelerde atölyeler ve etkinlikler de yapılıyor.

Alsancak’taki bir sahaf-kafe’nin üç ortağından biri olan Tuncay Yiğit, “Burası hem sahaf hem kafe. Biz ikinci el kitap ve plak satıyoruz. İnsanlar buraya gelip kitapları okuyabiliyor, satın alabiliyor ve daha sonra değiştirebiliyorlar. Ortaklık, bütünlük içinde yapılmış, herkesin emeğinin geçtiği bir şey. Genel olarak buranın stabil bir müşteri kitlesi var. Burada arkadaşlık ortamı çok iyi. Müşteri bazen gelip kendi çayını kendisi koyabiliyor. Belli dönemlerde masal anlatma, şiir, sinema gibi etkinlikler yapıyoruz” diye konuştu.

Devamını gör
Ünlü Eski Hiciv Dizi Oluyor!
  • 13.8.2018 10:46:35
  • 0 Yorum
  • 1474

Sabit Fikr’in BookRiot’a dayandırdığı habere göre, pek çoğumuzun Kurt Vonnegut’la tanışması Mezbaha No. 5 ile olmuştur. Kendisi de II. Dünya Savaşı’nın dehşetini  yaşayan ve vaktiyle Almanlara esir düşen Vonnegut, savaşı ve yarattığı anlamsızlık rejimini hicvettiği bu ölümsüz yapıtında, dehşet verici olaylardan kara mizah çıkarmasını bilir. Romanın “mutlaka okumanız gereken modern klasikler” listelerinde sık sık kendisine yer bulması da bu özgün kara mizahı sayesindedir.

Vonnegut’un romanı 1972 yılında George Roy Hill tarafından sinemaya uyarlanmış ve filmin başarısı Cannes’da Jüri Ödülü’nü alarak tescillenmişti. Aradan 36 yıl geçmişken, yeni bir Mezbaha No. 5 uyarlamasının vakti gelmişti! Vonnegut’un yapıtı bu kez televizyon dizisi olarak karşımıza çıkacak. Yönetmen koltuğu için seçilen isimlerden birinin, Margaret Atwood uyarlaması müthiş dizi The Handmaid’s Tale’in ödül avcısı yönetmenlerinden Kari Skogland olması beklentiyi yükseltiyor.

Devamını gör